Zamanla isim değiştiren psiko-sosyal bazı hastalıklar var. Muhakemat isimli eserin “Unsuru’l-Belâgat” bölümünde bu hastalıkların önemli bir kısmının sıralandığını görüyoruz: Lâfızperestlik, üslûbperestlik, sûretperestlik, hayalperestlik, kafiyeperestlik…
Meselemize ışık tutması açısından, aynı bahiste geçen can alıcı iki cümleyi iktibâsen vererek konuya öyle devam edelim.
Birinci cümle: "Evet. Lâfızperestlik bir hastalıktır; fakat bilinmez ki hastalıktır."
İkinci cümle: "Hattâ, bir nükte-i zarâfet için veya kafiyenin hatırı için, çok edip edepte edepsizlik etmeye şimdiden başlamışlardır."
«
Bu zamanda ciddî tehlike arz eden marazlardan biri de, hiç şüphe yok ki “şahısperestlik” hastalığıdır.
Tehlikenin büyük olmasının en mühim sebebi ise, bunun hastalık olarak bilinmemesi ve kabul edilmemesidir.
Meselâ, şöyle diyebiliriz: Şahısperestlik bir hastalıktır; fakat, hasta olan kişi bunun farkında değil. Yani, hasta olduğunu bilmiyor ve kabul de etmiyor.
Bu durumda elden bir şey gelmiyor ve yapacak fazla bir şey kalmıyor.
Bu tür bir hastalıktan kendimizi koruyabilmek için, en güzel davranış biçimi olan Hz. İbrahim’e (as) iktidâen şunu nidâ etmeli: "Lâ-uhibbü’l-âfilîn", yani “Ben kaybolup gidenleri, batıp sönenleri sevmem.” (En’âm: 76)
Bediüzzaman Hazretleri de, Sözler isimli eserinde “İbrahim Aleyhisselâmdan sudûr ile kâinatın zevâl ve ölümünü ilân eden na'y-i ‘Lâ uhibbu’l-âfilîn’ beni ağlattırdı” diyor.
Yani, bütün maddî âlem fâni ve ölümlüdür; bunlara bağlanıp kalınmaz. Bağlı kalıp duran, elbetteki aldanmıştır.
«
Kurân’ın malı ve hakikatli bir tefsiri olması hasebiyle “bu zamanda bir rahmet-i âlem” olan Risâle-i Nur’daki hizmet düstûrları arasında en çok zikredilen, en ziyade nazara verilen hususlardan biri “zamanın şahıs zamanı olmadığı” hakîkatidir.
Muhtelif risalelerde ve bilhassa lâhikalarda, bu mühim hakikatin sebep ve gerekçeleri üzerinde de duruluyor. Ezcümle: Dava bâki, şahıslar fânidir. Kudsî ve bâki hakikatler, fâni omuzlara bina edilmez. Şahs-ı mânevî metin ve kuvvetlidir; şahıs ise zayıf ve kuvvetsizdir.
Dahası var: Bu zamanda şahıslar çabuk ve kolay bir şekilde çürütülebilir, korkutulabilir, aldatılabilir, yanlış tarafa yönlendirilebilir, vesâire…
«
Risâle-i Nur’daki düstûrlar penceresinden bakarak yaptığımız bazı gözlem ve tesbitler de bize şahısperestliğin bilhassa bu zamanda büyük sakıncalar ihtiva ettiğini bâriz şekilde gösteriyor. Şöyle ki:
Şahısperest olan kimsenin maalesef akıl terazisi arızalanıyor ve muhakematı bozulmaya yüz tutuyor. Aklını başkasının cebine koyduğu için, konuştuğu meseleler hakkında ciddi ve inandırıcı değerlendirmeler yapamıyor: Konuştukça ya saçmalıyor, ya daldan dala atlıyor, ya da hiç ilgisiz konulara girerek bulunduğu ortamdaki sohbetin, muhabbetin ruhunu katlediyor.
Aslında, böyleleri ile ciddi meseleleri konuşmamak, tartışmamak en iyisi. Aksi halde, canınız sıkılır, zamanınız hebâ olur, enerjiniz boşa gider. Zira, muhatabınız hem hasta, hem de hastalığını katiyen kabul etmeyen kronik bir vak’a.
«
Şahısperestlerin akıl sağlığı bozulduğu gibi, çoğu farkında olmadan kalbi ve sair duyguları da fıtrî istikametini kaybediyor. Öyle ki, sözleri gibi davranışları da değişmeye, yani bozulmaya başlıyor.
Meselâ: Bağlandığı için övdüğü şahsı göklere çıkarıyor. İfrat kaçarak methediyor. İpin ucunu kaçırıyor ve şirazeden çıkıyor. Aynı şekilde, yerdiği rakip kişileri de tefrite düşürek zemmediyor, yani yerin dibine batırırcasına kötülemeye çalışıyor.
Her iki durum da normal değil. Çünkü, övdüğü şahsın bazı kusurları ve yerdiği şahsın bazı iyi tarafları olabilir. Ne var ki, şahısperest hasta, bunların hiçbirini düşünmüyor, görmüyor ve göremiyor.