Günün Tarihi kadrajında, biri çok iyi diğeri çok kötü iki meşhûr paşa var.
Birinicisi, kuruluşu 11 Haziran 1868 tarihine dayanan Kızılay’ın en sabırlı başkanı olan Marko Paşadır.
İkincisi ise, 11 Haziran 1913’te makam otomobili içinde katledilen darbeci maşa Mahmut Şevket Paşadır.
Şimdi, bu iki meşhur paşayı ve temsil ettikleri makamı biraz daha yakından görmeye, tanımaya çalışalım.
Kızılay’ın Marko Paşası
Günümüzde resmî adı "Türk Kızılay Derneği" olan yardım kuruluşu, bundan tam 140 sene önce bugün (11 Haziran 1868) İstanbul'da kuruldu.Bu teşkilâtın ilk başlardaki orijinal ismi şuydu: "Mecrûhîn ve Marzâ-yi Askeriyyeye İmdad ve Muâvenet Cemiyeti." Yani, "Yaralı ve Hasta Askerlere Yardım-Destek Cemiyeti."
Bu hayır cemiyetinin ismi, daha sonraki dönemlerde kez değişikliğe uğradı. Şöyle ki:
1877'de Osmanlı Hilâl-i Ahmer Cemiyeti
1923'de Türkiye Hilaliahmer Cemiyeti
1935'te Türkiye Kızılay Cemiyeti
1947'de Türkiye Kızılay Derneği
14 Nisan 1877'de yeniden işlerlik kazandırılmaya çalışılan "Osmanlı Hilali Ahmer Cemiyeti"nin başına, sabırlı hekim olarak bilinen meşhûr Marko Paşa getirildi.
Asıl maksadı insaniyet, tarafsızlık ve bağımsızlık olan bu hayır kurumu, o tarihte yaşanan Sırbistan-Karadağ Savaşları ile Teselya Savaşlarında, din, dil, ırk ve millet ayrımı yapmaksızın bütün yaralılara, esirlere ve muhtaçlara yönelik olarak çeşitli yardım hizmetlerinde bulundu.
Aynı anlayışla, o zamandan günümüze kadar insanî hizmetini sürdüren Kızılay'ın, özellikle tarihe geçmiş Marko Paşa ismindeki başkanını biraz daha yakından tanımaya çalışalım...
Rum asıllı bir Osmanlı hekimi olan Marko Paşa, 1800'lü yılların başında Yunanistan'ın Sire Adasında doğdu. 1888'de İstanbul'da öldü.
İlk ve orta tahsilini memleketinde tamamladıktan sonra, İstanbul'daki Askerî Tıbbiye'de okudu. İyi bir hekim olduğundan, zamanla rütbesi yükseldi, paşa oldu ve 1861'de Sultan Abdülaziz'in hekimbaşılığına getirildi. Sultan Abdülhamid zamanında da Ayan Meclisi üyeliğine atandı.
Halkın dilinde onun hakkında söylenegelen "Git derdini Marko Paşaya anlat" deyimi, bu şahsın büyük bir sabır ve tahammül sahibi olduğunu gösterir.
Marko Paşa, hastalarını uzun uzun dinler ve konuşarak da olsa onların bir derece rahatlamasını temin edermiş.
Darbe, darbecibaşını da yedi
Otuz Bir Mart Vak'ası sebebiyle İstanbul'a giren Hareket Ordusu Başkumandanı Mahmut Şevket Paşa, Bayezid Meydanında makam otomobili içinde vurularak öldürüldü. (11 Haziran 1913)
Şevket Paşa, Selanik Merkezli Hareket Ordusunun başına son aşamada monte edilmiş asabî ve muhakemesi zayıf bir Osmanlı subayı (Ferik: Korgeneral) idi.
Komuta kademesinin geri kalan subayları ise, Selanik kökenli "dönme" kimselerdi. Şevket Paşa, sırf halkın muhalefetini kırmak ve Müslüman Türk kitlesinin gözünü boyamak maksadıyla vitrine çıkarıldı. Ne yazık ki, bu taktik başarıyla tatbik edildi.
Şevket Paşa, darbeden sonra Harbiye Nazırlığına getirildi. 23 Ocak 1913'teki meşhûr "Bâbıâli Baskını"ndan sonra da Sadrazamlığa getirildi.
İşte, onun bu Sadrâzamlık müddeti, beş ay bile sürmedi. Kuvvetle muhtemeldir ki, yine bereber hareket ettiği aynı İttihatçı komita tarafından vurularak öldürüldü.
Şevket Paşa, her ne kadar haşin ve gaddar tabiatlı biri olsa da, aslında bir kukladan ibaret idi.
Nitekim, İttihatçı komitacıların her isteğini yerine getirmeyi kabullenmeyince, canından oldu. Üstelik, pek üzüleni-ağlayanı da olmadı, Sadrazam-Kumandanın.
Mahmut Şevket Paşanın ölümünden sonra, Sadâret makamına meşhûr eski Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşanın torunu olan Said Halim Paşa getirildi.