On seneden fazla bir zamandır, sigara ile ilgili yazılar yazıyoruz.
Çok şükür, bunun bazı faydalarını, yani müsbet neticelerini de gördük. Onun için, münasebet geldikçe, bu meselede tahşidat yapıyoruz.
Şimdilerde önümüzde iki vesile daha duruyor:
Biri Koronavirüsü salgını; diğeri ise, artık sonlarına doğru gelmiş olduğumuz mübarek Ramazan orucu.
Bu her iki vesile de, sigarayı bırakmak için en mühim, en tesirli birer fırsattır. Bu fırsatlardan istifade ile sigarayı bırakanlar oldu. Bırakmayanların durumu ise, artık vahamete doğru gittiği için, cidden pek düşündürücü geliyor.
Bunun öncelikli sebebini şu şekilde izah etmek mümkün:
Düşünün ki, her ikisi de sigara içilmemesini gerektiren Ramazan orucu ile Korona salgını, Türkiye’de eşzamanlı olarak hayatımıza girdi. Pandeminin pik yaptığı günler, bizde Ramazan’ın da ilk günlerine rast geldi. Üstelik, salgında en yüksek risk grubuna girenlerin başında tiryakiler yer alıyor. Öyle mi, öyle…
***
Sigara içilmesi orucu bozduğu gibi, şüphesiz sağlığı da bozuyor.
Dolayısıyla, oruç tutanlar, gün boyu sigara içmiyor. Koronaya karşı kendi sağlığını riske atmak istemeyenler de, bir kısmı sigara orucuna devam etti. Ama ne yazık ki, bazıları bu tehlikeli salgına hiç aldırış dahi etmeksizin, iftar anından başlayıp tâ imsak vaktine kadar, adeta esrar içer gibi, sigara içmeye devam etti.
Bunların içinde bizi dehşete düşüren bir tablo ise, evde küçük çocukları da bulunan mütedeyyin bazı ailelerin, üstelik karı-koca birlikte pencere önünde imsak vaktine kadar fosur fosur sigara içmeleriydi. Öyle ki, sigaranın kokusu ve dumanından komşuları dahi rahatsız olup şikâyette bulundular.
İşte, sigara içmekte bu derece tiryaki, hatta bağımlı hale gelenlerin, Ramazan’da ve salgın günlerinde de aynı alışkanlığı hiç tınmadan sürdürüyor olmaları gösteriyor ki, ortada bir “ümitsiz vak’a” hali var. Bunların kolay kolay sigarayı bırakmayacakları ortada. Tâ ki, günün birinde sigara onları bir şekilde bırakıncaya kadar iç zehirlenmeye devam edecek gibiler.
Allah’tan ümit kesilmez, elbette… Ama, oruca ve Ramazan’a denk gelen ölümcül salgın hastalığına bile aldırış etmeyen bir bağımlıyı, acaba başka hangi sebep, hangi vesile durduracak? Bilmek, bulmak zor.
Bu sebeple, tiryakilerin yakınında bulunan kimseler, telkin veya ikazlarda bulunurken biraz daha dikkatli, daha ihtiyatlı davransınlar. Yani, aksi tesir meydana getirecek müdahalelerde bulunmamaya itina-özen göstersinler.
***
Bu vesileyle, belki bir faydası olur diye, dünyayı saran fabrikasyon sigaralara dair yıllar önce yaptığımız bazı tesbitleri bir kez daha hatırlatarak, bu konuya şimdilik bir nokta koyalım.
Sigaradan sigaraya fark var. Şöyle ki:
Eskiden sâf tütünün öğütülmesi ile elde edilen kıyma tütünden yapılan sarma sigara ile günümüzde tüketilen fabrikasyon imalatı sigara türü arasında büyük farklar var.
Günümüz dünyasında hemen her yönüyle dehşetli bir seyir takip eden fabrika üretimi sigaralar, içinde adım adım ölüme doğru sürükleyen katkı maddelerini barındırıyor.
Ama en mühimi, dev üretici firmaların, sigaranın içine tüketicide bağımlılık ve hatta ölümüne bir alışkanlık meydana getirmesi için, helâl–haram demeden ellerinden geleni yapıyorlar.
Firmalar, hasis menfaatleri için, maalesef rekabete giriyor ve bu mekruh nesneye bir çoğu çaktırmadan haram maddeleri katıyorlar. Meselâ: Şarap rutubeti ve uyuşturu madde buharı. Kezâ, eroin-kokain esansı. Kâğıt ve bilhassa filtre kısmına emdirilen maddeler de cabası…
Helâl sınırını aşarak harama kapı açan bu maddeler, içenlerde kuvvetli bir bağımlılık hali meydana getiriyor. Hiç mübalâğasız, bazı bünyeler üzerinde tam bir “uyuşturucu bağımlılığı” etkisi hâsıl ediyor ki, bununla başa çıkmak, yahut önüne geçmek, ömürden ömür götürüyor.
Sigara bağımlısı olan kimseler, er ya da geç, günün birinde mutlaka bundan pişmanlık duyacaklardır.
Temenni edelim ki, o pişmanlık ve nedamet hâli, iş işten geçme raddesine gelmeden duyulsun ve gereği yapılsın.