"25 yıldır, kanser neden oluyor?' diye uğraşan Doktor Mustafa Savan Günay "Umarım benden sonra daha iyisini bir hekim yapar. Tüm isteğim 195 dünya ülkesini atlatıp, benim gibi bir Türk hekiminin yapmasıdır." Dilekleriyle tamamladıktan kısa bir süre sonra vefat etmiş. Vefat sebebi araştırılır mı, doktorun ifadeleri tam manasıyla bir gerçeği yansıtıyor mu bilemem.
Okuduğum bu haber benim 18 yıl öncesinin acı hatıralarını yani canım kadar aziz ve değerli olan babamın bu çaresiz hastalığa yakalandığı ve hastalık haberini aldığı günden itibaren yaşadığımız 38 günlük ağlamaktan, üzüntü ve hüzünden müteşekkil olan vefatı dönemine götürdü.
Rabbim her türlü onulmaz hastalıktan bizleri ve sevdiklerimizi uzak eylesin.
Haberi aldığımda bedenimin her zerresinde hissettiğim bir acıyı yaşadığımı dün gibi hatırlıyorum. Ağlamaktan, üzüntü ve hüzünden kısa bir süre içinde ciddî şekilde kilo kaybına uğramıştım. Gecem uzamış, gündüzüm kararmıştı. Ne yapacağımı bilemez hâlde sokaklarda hıçkıra hıçkıra ağlamıştım.
Acaba babamın rahatsızlığına bir çare olabilir miydi? O dönem amcam yurt dışından aramış ve Adana’da televizyonlarda boy gösteren bitkisel tedavi uzmanı olduğunu iddia eden bir doktordan bahsetmişti
Denize düşenin boğulmamak adına yılana sarılması gibi o sözde doktora sarıldık, ağabeyim de doktor olduğundan telefonu hoparlöre verip abimle görüştürdüm. Hastalığın kemiğe ulaşmadığından kısa süre sonra babamın iyileşeceğini ağabeyime anlattığında, bu hüzünlü süreci yaşayanların derinden hissettiği, ağlamaktan yorgun düşmüş bedenime ferahlık geldi, gözlerime bir tebessüm yerleşti. Kulaklarımla duyduklarıma inanamıyordum. Üzüntüler, yerini kısa süreli şaşkınlıkla karışık bir sevince bırakmıştı. Sevinçten kalbimin duracağını hissettim.
Doktorun yazıhanesinde girişte sergilenen tiyatroculara da bilet parası helâl olsun diyerek, o dönemki değeri üç harfli marketlerde veya aktarcılarda 20 milyon olan (yeni nesil hatırlamayabilir) çayları yanında sihirli iksir(!) taşıyan kavanozla birlikte 600 milyona almamı söylediğinde şekilsiz, tahammülsüz bitkisel ilâç taciri sözde bir müdirenin davranışlarından bahsetmeyeceğim bile.
Sevincim, ilâcı alıp dışarı çıktıktan sonra ağabeyimi arayıp iksirin(!) elimde olduğunu söylediğim âna kadar sürdü. Abim bu şahsın tüm anlattıklarının yalan-yanlış sözler olduğunu fakat ilâçları başta amcalarım olmak üzere kimseden, "Bunu deneseydiniz belki…" ve benzeri cümleleri duymamak için aldığını anlattığında hissettiklerimin doğruluğundan emin olup tekrar hüzne boğuldum.
Babamın tedavisine ek olarak bir umutla bitkisel tedaviye de devam ettik. Hastalığın belirmesinden 38 gün sonra vefat eden babacığımı kaybettikten sonra belki dilimle değil, ama kalbimle o sicili kabarık bitkisel ilâç taciri sözde doktoru Allah’a havale ettiğimi ve cezasını ahiretten önce dünyada çektiğini gördüğüm o acı hatırayı hatırladım.
Anlattığım iki olayda en büyük ortak nokta şimdilik çaresi bulunamayan bu onulmaz hastalık ve çözümü yolunda mağdur edilen, duyguları sömürülen, acıları istismar edilen çaresiz insanlar ve hastalığın araştırılmasında izlenen yollar.
İnsanların en zayıf noktalarından biridir sağlık. Bu damar kötü amaçlı insanların eline düşmesin yeter ki. Gözünüzün yaşına bakmazlar.
Birileri buradan inanılmaz para kazanıyorlar, diye hastalığın çözümü yolunda engeller çıkarıyor olabilir mi?
Aklımı karıştıran sıkıntılardan birini sizinle paylaşmak istedim.
Bu arada unutmadan İlâhî adalet pek de uzun sayılmayacak bir süre sonra o düzenbaz tacirin ruhunu Azrail’in pençesine koydu. Saçlarına ak bile düşmeden üstelik.