Bundan tam 4 yıl önce bugünlerde yazdığımız bir yazıda “Sabit faturaların dayanılmaz yükü”nden söz etmişiz.
Aradan geçen zaman zarfında, ne yazık ki, hatta yazıklar olsun ki, vatandaşın belini büken o sabit-daimî faturaların yükü daha da ağırlaştı. Yani, artık bıçak kemiğe dayanmış halde. Hatta, yer yer maalesef kemiği dahi kesmeye başlamış durumda. Öyle ki, yeni vahim durumu anlatacak söz bulamıyoruz. Üstelik, gidişat da iç açıcı görünmüyor. Genel tabloya bakınca, sanki durum daha da kötüye gidecek gibi görünüyor.
Yine de, mevcut gidişatın sonu inşallah hayırlı olur diyerek, dört sene evvelki yazımızın geniş bir özetini takdim ediyoruz.
*
Aylık sâbit ve daimî faturaların gitgide ağırlaşan yükü vatandaşın belini bükmeye başladı. Evet, sâhiden de öyle… Evet, hiç mübâlağasız aynen öyle...
Milyonlarca insanımızın abonesi olduğu elektrik, su, doğalgaz, telefon ve de internet’in aylık faturaları ortada. Bunları herkes bakıp görebiliyor. İsteyen toplasın bunları; bakalım nasıl bir yekûn tutuyor?
Bunların cem’ân yekûnunu, ayrıca resmî olarak açıklanan son 5-10 yıllık enflasyon rakamları ve dahi maaş zammı oranlarıyla şöyle bir karşılaştırsın da, rasyonel sonuç tablosunu asıl o zaman görsün, anlasın...
Biz bir vatandaş olarak kendi çapımızda bütün bu karşılaştırmaları yaptık ve hiç abartısız şekilde ifade edelim ki, bir dehşet tablosu ile karşı karşıya olduğumuzu fark ettik.
Evet, elektrik ve doğalgaz başta olmak üzere, zaman içinde faturalara yansıyan genel zam oranları ile maaşlara yapılan zam oranları arasındaki makasın devamlı şekilde açıldığı kolayca görülebiliyor.
Aynı şekilde, birtakım verilerle açıklanan resmî yıllık enflasyon rakamları ile bizzat yaşayarak yükünü çektiğimiz enflasyon rakamları da birbirini tutmuyor.
Demek ki, ortada bir “gizli enflasyon” vak’ası var. Yoksa, sürekli zayıflayan alım gücümüz, niçin bu aç canavarın ayakları altında habire ezilip büzülsün ki...
Kimileri de (hatta pekçok kimse), ağır fatura yükünü çekmek yerine, maalesef “kaçak kullanım” gibi kànun ve meşrûiyet dışı haram yollara tevessül ediyor.
*
Son yıllarda adeta bir deneme tahtası haline çevrilen iktisadî hayatımızla ilgili olarak, şimdilerde yeni birtakım deneme çabaları sergileniyor: Faizler düşürülmeye, altın-döviz piyasası üzerindeki spekülasyonlar dizginleşmeye çalışılıyor.
Güzel. Çalışılsın tabii... Buna kimsenin itirazı olmaz.
Niyet olarak da, buna elbette hüsn-ü zanla bakmak ve hayra yormak gerekir.
Ne var ki, her iyi niyetten iyi netice çıkmıyor. Zarurî olan sebeplerin tamamına teşebbüsle beraber, dinamik bir ekonomi için gerekli olan sâir şartların da tahakkukuna çalışılmalı. Sadece kâğıt üstündeki faiz oranları ile iktifa edilmemeli.
Zira, hemen her sektör için geçerli olan “denge politikası”, elbette ki ekonomi için de lâzım, hatta elzemdir.
*
Özetle, ekonominin de kendine göre birtakım dengeleri vardır. En başta, dinamik ve süreklilik arz eden yerli üretim, yatırım ve istihdam politikaları gelir.
Bunlar bihakkın gerçekleştirilmeden, dahası sağlama alınmadan yapılacak olan sâir girişim ve denemeler, başarıya götürmeyebilir, verimli yahut memnuniyet verici sonuçlar doğurmayabilir.
Demek ki, öncelikle tabandaki kesimi rahatlatmaya ve yerli üretimi kolaylaştırmaya dayalı bir güç, bir imkân ve bir dayanma kuvvetinin sağlanması, sağlama alınması lâzımdır ki, güçlü ve dinamik bir ekonomi politikasının sürdürülebilmesi mümkün ve kolay bir hale gelebilsin.
Aksi halde, “herçi bâd-âbad”; yani, “Yattı balık yan gider” olur.