Affınıza sığınarak “tek adamcılık”la ilgili bu aynı yazıyı, 2016’dan bu yana her yıl 5. ayın 5. günü olmak üzere şimdi bir kez daha dikkat nazarlarına takdim ediyoruz.
Yazının başlığı her defasında değişmekle beraber, muhtevası aynıdır. Üstad Bediüzzaman’ın “kat’iyen aleyhindeyim” diyerek “rey-i vâhid” ve “riyâset-i şahsiye” tâbirleriyle şiddetle tenkit ettiği şu “tek adamcılık” rejimi son bulana dek, biz de o aynı yazıyı her yıl aynı tarihte efkâr-ı ammeye takdim etmek fikrindeyiz. Buyrun:
*
Şu “tek adam” siyaseti, adım adım vesayete, en nihâyet esarete doğru sürükleyip götürür. Esasen, başka türlü bir beklenti içinde olmak, kendi kendini oyalamak, belki de aldatmak anlamına gelir. Zira, tek adamcılığın hâkim olduğu yerde, şu tarz gelişmeler bir cihette kaçınılmaz şekilde zuhûr eder:
1. “Tek adam”ın etrafını tetikçiler, alkışçılar, yağcılar, yaranmacılar, müdahaneciler, menfaatperestler, menfaati için zillete tenezzül edenler kuşatır.
2. Gazeteler ve gazeteciler, birbiriyle adeta yaranma yarışına girer. Hemen her gün tek adamın resmini, mesajını manşete-sürmanşete taşır. Kiralık, satılık kalemler borsaya düşer. Münafıklık tavan yapar. Kabalık, yılışıklık, yüzsüzlük... en çok rağbet edilen iş ve meslekler haline gelir.
3. Televizyon kanallarında, “tek adam”ı haber yapmak, onunla ilgili haberleri ilk sıralara taşımak, normal yayın akışını bile keserek onun konuşmalarını canlı yayınlarla kitlelere ulaştırma çabası, en önemli yayıncılık hizmeti haline gelir.
4. Seviyesiz, niteliksiz, karaktersiz şahıslar, temayüz etmiş kimseleri dışlamaya koyulur; mümkünse onları “tek adam” ile karşı karşıya getirip diskalifiye etmeye çalışır. Tâ, etrafta kendisine rakip olacak kimseler kalmasın; tek adam da onlara muhtaç, yahut mecbur hale gelsin.
5. “Tek adamcılık” siyasetinin hâkim olduğu yerde, düşünce tembelliği meydan alır. İdrak daralır. Ufuklar kararır. Muhakeme gücü zaafa uğrar. İlerisi görünmez hale gelir.
*
Dünden miras kalan bir “adam-matik” kafa var ki, aslında hâlâ değişmiş değil. Yani “demokratik” hale gelebilmiş değil. Bu kafa, zamanın “tek adam”ına yağ çekmek, onun siyasetine alkış tutmakla meşgul.
Tek adama dayalı siyasetin hâkimiyeti devam ettiği sürece, iş başına gelenler de aynı tornadan geçmeye, aynı işlevi görmeye mecbur, hatta mahkûm olur. Aksi halde, hangi makamda olursa olsun, çekip gitmek durumunda kalırlar. Ya kendileri giderler, ya da azledilerek gönderilirler. Giden kişinin yerine ise, “tek adam”a övgü düzen, ona sadâkat göstermekten ayrılmayacağını deklâre eden, diğer yaranmacılarla giriştiği yarışı önde götüren kiş gelir.
Ne var ki, insan izzet ve haysiyeti ile bağdaşmayan bu vaziyet, zamanla bir kısır döngüye dönüşür ve gitgide adileşerek değerini kaybeder.
Bu hâle düçâr olmamak içindir ki, İslâmiyette “şûrâ”ya uymak emredilmiş ve tabana dayalı bir “meşveret sistemi” esas alınmış.
Şahs-ı vâhid, yani tek adam yerine “meşveret ve şûrâ”ya istinad eden hizmetler, faaliyetler, müşterek düşüncenin eseri olup prensipler manzumesi üzerinden yürütülmeye çalışılır.
*
Zamanın geçmesi ve hadiselerin değişmesiyle birlikte tek adamcılık metodunun yanlışlığı, sakatlığı da ortaya çıkar. Bu metotla gidenler, fikren iflâs etmekten, dahası tarih ve nesiller önünde mahcup duruma düşmekten kurtulamazlar. Ölçü, düstûr ve prensipler çerçevesinde hareket edenler ise, daima şerefrâz ve serfirâz olurlar. Hem dâr-ı dünyada, hem dâr-ı ahirette.
Son bir not:
Diktatör ruhlu benciller, etrafında 2.-3. adamı barındırmazlar. Kabiliyetli olanları bir bahane ile uzaklaştırıp harcamaya çalışırlar. Suçu başkasına atarlar; her türlü imtiyazı kendi enelerine yontarlar. Müstebidin en muzır, en tehlikeli olanı ise, tevazu postuna bürünmüş sinsi bencillerdir. Şüphesiz, âkıbetleri pek vahimdir.