"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Uhuvvette suhulet ve selâmet var

M. Latif SALİHOĞLU
20 Mayıs 2020, Çarşamba
Herkesin birbirine eşit-müsavi olduğu uhuvvet, kardeşlik dairesi geniştir.

İçinde herkese yer var. Kimsenin kimseden herhangi bir üstünlüğü, imtiyazı bulunmadığı için, dışlanmak, dışarı atılmak da söz konusu değil. Beğenmeyen, yahut buna kanaat etmeyip giden, kendi ihtiyarıyla, kendi rızasıyla gitmiş olur. Esasen, öyle de olmalı. Dolayısıyla, giden kimsenin şikâyet etmeye hakkı olmaz; olsa da, o şikâyet kendisine döner.

Yirmi Sekizinci Lemâ’da, bu meseleye neşter vuran “Bir Düstûr”da şu ifadeler zikrediliyor: “Risale-i Nur’un dairesi çok geniştir; şakirdleri pek çoktur. Harice kaçanları aramaz, ehemmiyet vermez, belki daha içine almaz. Her insanda bir kalb var. Bir kalb ise, hem dairede hem hariçte olamaz.”

Evet, içi gibi yolu da hem geniş, hem de güvenli olan uhuvvet dairesindeki feyize, berekete, şefkate kanaat etmeyip harice gidenler, güneşe emsâl ancak sönük bir lambayı bulabilir. Sönük lamba ile de, bu zamanın tehlike saçan yollarında selâmetle gitmek pek zordur. Kaza ihtimali yüksektir. Zira, uhuvvet dairesi dışındaki feyizli görünen yolların çoğu “gizli buzlanma”ya benzer. Onlarda pür dikkat ile gidilmezse, fâcia kaçınılmaz olur.

Evet, trafik diliyle söylemek gerekirse,“gizli buzlanma”nın olduğu yollar, özellikle köprüler, viyadükler, en tehlikeli, en maliyetli ve en ölümcül kazaların yaşandığı noktalar arasında yer alır.

Çünkü, uzaktan pek fark edilmiyor. Yolun, asfaltın rengiyle tıpatıp aynı görünüyor. Bu sebeple de, o noktada tedbirsiz davranılıyor; akıbet ise, zaman zaman büyük felâketlerle neticeleniyor.

Uhuvvetkârâne münasebetlerle teşkil edilmiş olan bir şahs-ı manevî sermayesini, şahs-ı vahidlerin arzu ve inisiyatifine bırakmamak gerektir. Yoksa, birikmiş, teraküm etmiş emeklerin zayi olma, hebâ olma tehlikesi daha da kuvvet kazanır.

***

Kabiliyet ve meziyeti yüksek olan kimseler, başlangıçta hiçbir sakınca-tehlike alâmeti görülmese de, haddinden fazla ilgi, teveccüh gördüğü, yahut gösterildiği takdirde, kimyevî değişim gibi, zamanla hissiyat veya mizaçlarda bazı değişimler baş gösterebilir.

Meselâ, belli bir kabiliyet veya kapasite sahibi olan kişi, haddinden fazla teveccüh-ü ammeye mazhariyet olduğunda, zamanla kendini imtiyazlı, hatta bir nevi mürşid gibi hissetmeye başlayabilir.

Belki de hiç farkında olmadan “Bende birşeyler var. Boş adam değilim” zehabına kapılabilir. Olur olmaz konularda ahkâm kesmeye yönelir. Gitgide kendini bir dairenin merkezi, daha ileride ise en makbul, en ehil kişiymiş gibi tuhaf davranışlar sergilemeye başlar ki, bu durumda tehlike çanları çalmaya başlamış demektir. Zira, Nurun uhuvvet dairesi içinde hiçkimse “mürşidâne vaziyet” takınamaz, takınmamalı.

Aynı şekilde, uhuvvet dairesinde hiçkimse “müridâne vaziyet”i takınamaz ve takınmamalı. Düstûrlar arasında buna da ruhsat verilmemektedir.

***

Şayet nuranî ölçü ve prensiplere riayet edilmez de, müridane veya mürşidane vaziyet takınmaların yolu açılırsa, o takdirde acaba neler olur?

Zamanla şahıs merkezli yapı örneklerinde de görüldüğü gibi, olacağı şudur: Müridane veya mürşidane vaziyetlerin revaç bulduğu durumlarda, Kurân’ın feyziyle ihdas edilmiş olan Nur’ûn ulvî, hakikatli düstûrları adeta ters-yüz edilmiş gibi bir vaziyet hasıl olur.

Yani, daima kardeşlik dairesinde buluşmaları gereken kimselerin, daima canlı ve dinamik tutmaları gereken meselâ “müfritane irtibat” gibi ulvî bir prensibi, adeta zıddına inkılâp ettirme mânâsındaki “müridâne irtibat”a çevirir.

Oysa, şahıslar fani, kudsî düsturlar ise daimidir.

Dahası, düstûrlara riayet ile giden, yüce dağları aşmış; destursuz ve düstûrsüz giden ise, düz ovada yolunu şaşırmış.

Cenâb-ı Hak, bizi Nur’un kudsî düstûrlarına hakkıyla riayet edenlerden eylesin diyerek, bu muazzam hakikate projeksiyon tutan bir düstûrlar manzumesi ile nihayet verelim:

“Risâle-i Nur’un tâlimâtı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritâne âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadâkat ve sebat ve müfritâne irtibat ve ihlâs lâzımdır. Onda terakkî etmeliyiz.”

(Kastamonu Lâhikası: 57; Emirdağ Lâhikası: 66; Hizmet Rehberi: 243)

Okunma Sayısı: 2197
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Said Haktan

    20.5.2020 19:28:57

    Yapılan duaya amin denir abim.Huda razı olsun.

  • Abdulkadir

    20.5.2020 16:46:53

    2) Dolayısıyla Uhuvvet esaslı hareket;basiret,feraset ve şuur sahibi insanların şiarı olmalı,aksi düşüncelere sahip insanların da;derhâl o Nurlu daireden çıkıp,kendine meslek edindiği,geçici dairelere girmesi icap eder.Uhuvvette suhûlet ve selamet varsa eğer;aklını kullanan akil adam,o daireye girecek ve hiçbir şekilde,dahilî ve haricî telkinlere kulak asmadan;ömrünün sonuna kadar Nur dairesinde hizmetini idame ettirecektir.Rabbim bizleri uhuvvet prensibiyle hareket eden hakikî ve samimi Nur talebelerinden eylesin İnşaallah,Amin!..

  • Abdulkadir

    20.5.2020 16:46:45

    1) Uhuvvet yani kardeşlik düstûru;Nur mesleği açısından oldukça önem arz eden bir haslet,bir prensiptir.Ölçüde çok dikkat etmeli ve aşırıya sebebiyet verecek şeylerden,uzak durmalı ihvanlar.Uhuvvet;birlik olmanın beraber olmanın,en önemlisi de tesanüdü sağlamak için olmazsa olmaz bir kavramdır.Kuş tek kanatla uçmaz misali;şahıs ta tek başına bir hiçtir ve cemaate olabilme,bunun için de gerekli olan uhuvvet prensibini,kendine şiar edinebilme vasfına sahip olması gerekmektedir.Kardeşlik her yerde olduğu gibi,Nur dairesinde de çok önemli ve değerlidir.O daireye giren;uhuvvet esaslı hareket etmek ve asla,kendi kafasına göre yahut başkasının aklının cebine koyarak hareket etme eğilimine girmemelidir.Başka bir ideolojiye veya oluşuma merak salmışsa eğer;zaten o camiada yahut dairede durmasının,pek bir anlamı kalmayacaktır.

  • Ali R. Yardimoglu

    20.5.2020 14:48:26

    Tam ders 1 yazi, barekAllah, bravo...... "Innem'al Muminune Ikhvatun" ayetinin sifresinden, fanafil' ikhvan parolasini kilit cikarmisdir, kardesinin meziyetinde fani olmak, tum krediyi o daireye birakmak, tam teneffus etmek.......

  • Abdullah Tunç

    20.5.2020 12:44:00

    2- Durum öyle gösteriyor ki Yestehubbunelhayatetdünya Ayetiyle İşaret edilen cazip alandan çıkmadık ça, Altı desise-i şeytaniyelerden kurtul madıkça, ihlası tammı kazanmadıkça, uhuvvetin gerçek manada tahakkuku ve şahıs merkezli tebaiyetlerden kurtulmamız mümkün değildir. Ayrıca ilk ve orta çağa hakim olan,basar,his siyat,kuvvet,hükümet,muyula-tı kalbiye ve hevadan da kurtulmadıkça,bu ilk ve orta çağ zihniyetini terk etmedikçe, hep şahıslar önde olur,baki hakikatlar onla ra bina edilir ve uhuvvette kesinlikle tahakkuk etmez. Yazarımızı bu güzel yazısından dolayı tebrik ediyorum. Uhuvvet ve şahıslarla ilgil görüş ve düşüncelerimi ve bu konudaki engel keri ortaya koydum.

  • Abdullah Tunç

    20.5.2020 12:24:55

    " Mesleğimizin esası uhuvvettir. Bu uhuvvet, isar hasletiyle zirveye çıkar. Aynı zamanda uhuvvet, halis bir ima nın neticesidir. Ve uhuvvet,Risale-i Nur'da en mükemmel bir şekilde anla tılmış ve bu konuda eksik bir şey bırakılmamıştır.Uhuvvetin Nurani dustür ve ölçüleri önümüzde dururken, ne kadar garip ve acaip bir durum ki bu hakikatlar bir türlü hayatımızda tezahür etmiyor.Bir Nur olarak kitapların yaprak ları arasında durumunu muhafaza edi yor. Bunca yaşanan tecrübeler de bize ders vermedi.Zaman kaydını koydu. Hükmünü verdi.Her şey ayan beyan ortaya çıktı.Perde altında bir şey kal madı. Şahıslar, milleti ve toplumu ne hale getirdi, nasıl maddi ve manevi zararlara neden oldular, nasıl son de rece tehlikeli badirelere sürükledi, bü tün açıklığı ile meydana çıktı. Durum öyle gösteriyor ki bundan bir yarım hisse bile almamışız.Eski anlayışlar, tutum ve davranışlar devam edip, gidi yor.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı