İki Müslüman devletin, yahut iki İslâm ordusunun karşı karşıya gelmesi son derece hazin ve elim bir hadisedir. Hamiyet sahiplerinin içini kan ağlatacak kadar acı verir.
Ne var ki, bu tür vakalar zaman zaman kaçınılmaz olmuştur. İşte, Otlukbeli Muhrabesi de o elim ve acı hadiselerden biridir.
Çarpışan iki devletin biri Osmanlı, diğeri ise Akkoyunlu. İki devlet arasında uzun süren bir huzursuzluk vardı. İşin içine hakimiyet davası da girince, kanlı mücadele kaçınılmaz hale geldi.
«
Otlukbeli, Erzincan civarındadır. Burada savaşın neticesini gösteren tarih 11 Ağustos 1473’ü gösteriyor. Esasen, bu tarihten önce de, sonrasında da nisbeten daha düşük yoğunluklu çarpışmalar yaşandı. Ne var ki, iki taraftan birinin muharebe meydanından çekilmesi bu tarihte vuku buldu.
«
Otlukbeli Muharebesi, Osmanlı ordusunun başındaki Fatih Sultan Mehmed ile Akkoyunlu ordusunun başındaki Sultan Uzun Hasan arasında cereyan etti.
Taraflar arasında ara ara yaşanan çarpışmalarda, her iki tarafın da kayıpları oldu ve kısmî mağlubiyetler yaşandı. Lakin, nihaî zafer Osmanlıların oldu.
Bu zaferin kazanılmasında en mühim sebep, Fatih Sultan Mehmed’in çok sabırlı davranması, işi aceleye getirmemesi ve Müslüman kanının ziyade akmasını istememesiydi.
Evet, Lemaat’te de ifade edildiği gibi “Sabrın mükâfatı zafer”dir.
«
Uzun Hasan, önüne geçilemez şekilde büyümekte olan Osmanlı devletinin bu durumunu endişe ile takip ediyordu. Siyaseten, Osmanlı’ya muhalif ne kadar devlet ve hükümet varsa, onlarla temaslar kurup işbirliği yapmaya çalışıyordu. Öyle ki, Trabzon’da bulunan Pontus Rum hanedanı ile akrabalık münasebetleri de kurdu. Meselâ, Rum İmparatoru’nun kızı Despina Hatun (Theodora Megale Komnini) ile evlendi.
Burada şu hususu da hatırlatmakta fayda var: Akkoyunlular, 1402’deki Ankara Savaşı’ndan sonra Osmanlı’yı çöküşün eşiğine getirerek uzun bir fetret devresinin yaşanmasına sebebiyet veren Timur’a da destek vermişti.
«
Trabzon’daki Pontus Rum Devleti, Karamanoğulları Beyliği, Venedikliler gibi Osmanlı muhalifi hükümetlerle açık-gizli ittifaklar peşinde koşan Uzun Hasan’ın bu tavrını tesbit eden Sultan Fatih, bizzat ordusunun başına geçerek Şarkî Anadolu’ya doğru harekete geçti.
Erzincan civarında (Tercan-Otlukbeli) yapılan muharebede, gariptir ki, her iki devletin de Müslüman Türk ve Türkmen olan askerleri karşı karşıya geldi. Akkoyunlu askerlerinin arasında Karaman Beyliğinin askerleri de vardı.
Neticede, on binlerce insan birbirinin kanına girip canına kıydı.
Aralıklı şekilde devam eden mücadele, doğrusu uzun bir zamana yayılmış oldu. Zira, Şark’taki savaşlarda yıldırım hızıyla netice almak çok zor. Hatta, neredeyse imkânsız. Hem arazi şartlarının pusuya müsait oluşu, hem iki taraf askerlerinin de Müslüman olması gibi özel sebepler, kısa süre içinde netice almayı zorlaştırıyor.
Bu ve benzeri sebeple, Sultan Fatih sabırlı davranarak, mağlûbiyetin acısını hisseden Uzun Hasan tarafındaki askerlerin erimesini, gevşemesini ve kademeli şekilde bölgeyi terk ederek geri çekilmesini tercih etmiştir.
Neticede, Uzun Hasan’ın kendisi de yerine kendine benzeyen (düblör) bir asker bırakarak, muharebe meydanını terk etmek suretiyle bir nevi mağlubiyeti kabullenmiş oldu.