"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Vermezse Mabud, neylesin Mahmud!

14 Ağustos 2013, Çarşamba
“Mal sahibi zannettiğin esbap, mal sahibi değillerdir. Asıl mal sahibi, onların arkasında iş gören kudret-i ezeliyedir.” Bediüzzaman Said Nursî Mesnevî-i Nuriye
Sultan Mahmut Han, tebdil-i kıyafet yaparak halkın arasında dolaşmayı severdi.
Bir gün yine fakir bir vatandaş kılığıyla bir kahveye girdi ve çay istedi. Yaşlı çaycıya herkesin ‘Tıkandı Baba!’ diye seslendiğini görünce, bu lâkabın nereden geldiğini sordu.
Çaycı şöyle anlattı:
“Efendim! Çeşmenin daha iyi akması için çomak sokup açmaya çalıştım. Çomak kırıldı, içinde kaldı. Çeşmenin suyu iyice azaldı. Çomağı çıkarayım derken su temelli akmaz oldu. Bunu komşular duyunca, bana çok kızdılar. Adımı Tıkandı Baba’ya çıkardılar. O gün bu gündür bana Tıkandı Baba derler.”
Sultan Mahmut Han fakir çaycıya acımış, yardım etmek istemişti. Saraya dönünce vezirine şöyle emretti:
“Bu adama bir ay boyunca her gün bir tepsi baklava gönderile. Her dilimin altına da bir altın koyula.” 
Ertesi günden itibaren Tıkandı Baba’ya her gün bir tepsi baklava gitmeye başladı. Her dilimin altında da ihsan-ı şahaneden birer altın bulunuyordu. Çaycı baklava tepsileri geldikçe, hiç dokunmadan:
“Bu baklava bana çok! Hem ihtiyacım da yok! Bu tepsiyi olduğu gibi satayım da üç beş kuruş alayım!” diye düşündü. Ve bir Yahudi’ye satmaya başladı.
Uyanık adam her baklava diliminin altında birer altın buldukça şaşkınlıktan dilini yutacak oluyordu. Fakat işi sezdirmedi ve her gün baklava tepsilerini satın alıp gitti. 
Çaycı iyi para kazandığını düşünüyor, padişaha duâ ediyordu.
Derken Padişah çaycıyı ziyarete geldi. Padişah, çaycının, bir aylık altınlarla durumunu iyice düzelttiğini zannederken, çaycıyı yine sefil görünce sordu:
“Baba! Baklavaları ne yaptın?”  
Baba:
“Efendim, hepsini hiç dokunmadan sattım!” dedi. Padişah, çaycının kısmetinin bu kadar kapalı olabileceğine inanamıyordu. Fakat ona yardım etmekte kararlıydı. Ertesi günü Baba’yı saraya çağırdı.
Baba gelince de vezirine emretti:
“Kürek Baba’nın eline verile! Baba küreği hazineye dilediğince daldıra! Kürekle ne kadar altın alırsa, hepsi onun ola!” 
Çaycı sevincinden uçacak gibiydi. Hazineye gelince küreği heyecanla aldı ve altın yığınına daldırdı.
Fakat aşırı heyecandan olacak, küreği ters daldırmıştı. Altınlar bir bir yere düştü. Nihayet küreğin sırtında bir tane altın kaldı.
Vezir o bir altını çaycıya verdi ve durumu Padişaha anlattı.
Padişah şaşkındı. İhtiyar çaycıya yardım etmek istedikçe, kısmeti gerçekten de tıkanıyordu. Kendi kendine dudaklarını büküp başını sallarken, söylendi:
“Vermeyince Mabud, neylesin Sultan Mahmut!”
Okunma Sayısı: 13656
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı