Dünya artık yaşlı ve yorgundu. Dönmeye devam ediyordu ama üzgündü. Çünkü üzerinde taşıdığı insanların bazıları o kadar kötüydü ki, savaşlar çıkarıyorlar, haksızlıklar yapıyorlardı. Masum çocuklar, hayvanlar, ormanlar, zarar görüyordu. İyi insanlar da çoktu ama, kötülerin verdiği zararlar o kadar şiddetliydi ki, iyi insanların sürekli çaba sarf etmesi gerekiyordu. Çünkü, yıkmak ya da yakmak kolay ama yapmak, inşa etmek zaman alıyor, emek istiyordu. İşte bu iki sınıf insanın mücadelesi böyle devam edip gidiyordu.
Bir gün, Zeynep adında bir çocuk, haberlerde gördüğü Gazze’deki çocuklara çok üzüldü ve “Ben ne yapabilirim ki?” diye düşündü. Annesi ona “Küçük bir iyilik bile bazen büyük değişimlerin başlangıcı olabilir.” demişti. Arkadaşlarıyla konuşup, Gazze’deki arkadaşlarına mektuplar yazdılar ve harçlıklarını gönderdiler. Mektuplardan biri oradaki çok üzgün bir çocuğun eline geçince, çocuk gülümsedi. Savaşlara ve kötülüklere inat dünyanın başka yerlerinde iyiliklerin ve iyi insanların olduğunu anladı, mutlu oldu.
Salih adında başka bir çocuk, orman yangınlarına çok üzülmüştü. O da bu acı haberlere karşı bir iyilik yapmak istedi. Hemen bir fidan dikme kampanyası başlattı. Ailesi ve arkadaşları da ona destek oldu. Kısa zamanda çok sayıda kişi başvurdu. Herkesin bir ağacı, ülkesinin de her yıl daha da büyüyen koca bir ormanı olacaktı. Dünya gülümsedi, güneş sevinçle ışık saçtı. Bulutlar mutluluk gözyaşı döktü. Bulutlardan yağmur damlaları dökülünce, aylardır kuraklık yaşayan yerler suya kavuştu. Kuruyan dereler yeniden suyla doldu. Bu durum birçok balığı mutlu etti. Yeniden kıpır kıpır suda yaşamaya başladılar.
Üzülmekten vazgeçen dünya: “Demek hâlâ kurtuluş umudu var” dedi kendi kendine. Çünkü biliyordu ki iyilik, suya atılan bir taşın halkaları gibi büyür, büyür, tüm okyanusa yayılır. Ve Dünya şunu anladı: Küçük de olsa iyilikler çoğalıp bir gün her yeri kapladığında, yeryüzü barış ve sevgiyle dolacak.