Dün, Dünya İyilik Günüydü.
1997 yılında, farklı ülkelerdeki toplumlara iyiliği yaymak için Japonya, Tayland, Avustralya, Amerika ve İngiltere’deki çeşitli sivil toplum kuruluşları bir araya gelmişler. 1998 yılında ise World Kindness Movement (Dünya İyilik Hareketi) adıyla kuruluş toplantısının yapıldığı 13 Kasım tarihi esas alınarak her yıl aynı gün kutlanmaya başlanmış. Kötülüklere karşı bir iyilik seferberliği başlatmak istemişler. Ancak bu tür özel günlerin çoğu popüler kültürün etkisiyle yüzeysel birer etkinliğe dönüşmüş durumda. Anneler günü, babalar günü, yaşlılar günü, sevgililer günü, kahve günü, çikolata günü. Her şeyin bir günü var. Bu günlerin manasının yaşanması yerine, bu “gün”ler sosyal medya içeriklerinin, reklam kampanyalarının, markaların kendini gösterdiği gün hâline gelmiş. Diğer günlerde olduğu gibi iyiliğin de bir günü olamaz. Çünkü iyilik, insanın fıtratında var olan bir cevherdir. Kimi bunu fıtrata uygun davranarak ortaya çıkarır ve işletir. Daha da parlatır. Kimi de yok sayıp nefis ve şeytanın sesini dinleyerek, o fıtrî cevherini kötülüklerle kömüre dönüştürür.
İyilik deyince aklımıza; yardım etmek, merhamet, adalet, doğruluk, hoşgörü, nezaket gibi ne kadar insanı insan yapan ne kadar güzel değerler varsa geliyor. Dünyaya bakınca da keşke her yerde iyilikler olduğunu görsek ama maalesef, Filistin’de, Sudan’da, Doğu Türkistan’da süren işgaller ve saldırılar, baskı ve zulümler, hep kötülüğü ve kötüleri işaret ediyor. Bununla beraber dünyadan Filistin’e destek olan iyi insanları da görüyoruz. Ülkeleri İsrail ile ticareti, silâh satışını durdursun diye meydanlarda nöbet tutanlar, küresel filolara dahil olup yardıma koşanlar oldu. Dünyanın dört bir yanındaki bu iyi niyetli insanlar, iyiliğin hâlâ var olduğunu, vicdanların çürümediğini gösteriyor.
İyiliğin dini, dili, ırkı da yok. Müslüman olmayan biri, bizim Müslüman dediğimiz bir çok insanın yapmadığı iyilikleri, hayırları yapabiliyor. İyilikler görmeye kendi ülkemizde bile muhtacız. Son günlerde yaşanan Gebze’deki yangın faciası, Diyarbakır’da köprü çökmesi, Fatsa’da göçük gibi acı olaylardaki can kayıpları ihmallerle doluydu. İş güvenliğinin olmayışı, sigortasız ve ucuz iş gücü olarak çocukların, kadınların çalıştırılması gibi hatalar hayatları kararttı. Elbette, kazaları ve ölümleri tamamen önlemek mümkün değil, kaderin de bir hissesi var. Ancak herkes gö-revini iyi yapsa, işverenler dürüst olsa, hatalar asgarîye indirilebilir. İşte bu noktada iyilik, sadece yardım etmek ve merhamet göstermek değil, aynı zamanda hak ve adalet şuuruyla hareket etmek, başkalarının da canını, hayatını korumak anlamına geliyor.
Yolsuzluklar, dolandırıcılık, kötü yönetim, halkın maruz kaldığı sefalet, açlık da kötülüklerin en acımasız örnekleri arasındadır. Çocukların aç kaldığı, ailelerin temel ihtiyaçlarını karşılamakta zorlandığı yerde huzur ve iyiliğin olduu söylenemez. İnsanlarda umutsuzluk ve çaresizlik giderek büyüyor. Oysa büyüyen umutlar ve iyilikler olmalı.
Dünyada ve ülkemizde kötülükler, acılar, ihmaller ve adaletsizlikler yaşansa da, iyilik hâlâ var ve çoğalabilir. Firavunlar ocağında büyüyen Musalar var. Taşlar arasında çiçekler, çorak topraklarda tohumlar filizleniyor. İyilik, dünyanın ortak dili olmaya devam edecek.