Uluslararası sisteme Soğuk Savaş’ın hakim olduğu İki kutuplu dönemde ideolojik kamplaşma, ekonomik ve siyasî gelişmeler 1970’ler boyunca gençlerin toplumsal sorunlara duyarlılığını öne çıkarmıştır.
Yine bu dönemde gençlerin siyasete ilgisi, katılımı ve etkisi yüksektir. Özellikle üniversite öğrencilerinin gençlik örgütlerine ve partilere üyelikleri yaygındır. 1960’lardan 1970’lere geçerken önemli boyutta ekonomik sorunlar olmakla birlikte, tüketim oranı düşük ve gençler arasında kanaatkârlık duygusu yüksektir.
ABD’nin sağcı ve liberal; SSCB’nin de solcu, Komünist ve Sosyalist fikir karşıtlıkları, özellikle 1970’li yıllar gençliği arasında sağcı ve solcu olmak üzere farklı kutuplaşmalara bölünmüşlük ve ideolojik farklılıklara tahammülsüzlük yaygınlaşmıştır. Bediüzzaman Said Nursî, gençleri “şimalde koca bir devlet, gençlik hevesatını elde ederek, bu asrı fırtınalarıyla sarsıyor” ifadesiyle uyarıyor. Yine “Hususan, gençlik darbesini yiyip taze ve şirin ömrünü hapiste geçirenlerin, Nurlara ekmek kadar ihtiyaçlar var” (Gençlik Rehberi, s. 49) cümlesiyle de gençlerin ideolojik kamplaşmalara bölünmelerinin önüne Risale-i Nur’daki iman hakikatleriyle geçebileceklerini hem bu dünya hem de ahiret hayatlarını kurtarabileceklerini öğütlüyor.
Nursî, bu dönemin farklı ideolojik kamplardaki gençlerin silahlı çatışmalara girmelerinin yanlışlığını da vurgulayarak “o şirin, güzel geçlik nimetine istikametle, taatle şükretse, hem ziyadeleşir, hem bâkîleşir, hem lezzetlenir” şeklinde belirtiyor. Aksi takdirde “Yoksa hem belâlı olur, hem elemli, gamlı, kâbuslu olur gider; hem akrabasına, hem vatanına, hem milletine muzır bir serseri hükmüne geçirmeye sebebiyet verir” diyerek, zararı sadece kendisine değil, akrabasına, vatanına ve milletine bile vereceğinden endişe ediyor.
Türkiye’de devlet merkezli modernleşme ve devletin planladığı ekonomik kalkınmadan kaynaklanan nedenlerle devlete ve devlet görevlilerine yakın olmak, siyasî ilişkiler aracılığıyla kariyerde yükselmek ve işe girmek bazı kesimlerce her dönem önemli görülmüştür. Buna rağmen 1960’lı ve 1970’li yıllarda eğitim görüp toplumda daha saygın bir konuma gelmek ve lise veya üniversite mezunu gençlerin, meslek sahibi olup çalışmaları ile insanların yaptıkları işle/meslekle ilgili statülerine olan saygı yüksektir.
Aslında 1970’li yıllar Türkiye’nin içe kapanık bir özellik sergilediği yıllardır. Her kesimin derinden yaşadığı siyasî ve ekonomik krizler söz konusudur. Ülke dışına çıkmanın oldukça zor olması. Devlet tekelindeki televizyon tek kanallı ve siyah beyaz yayın yapmaktaydı. Birçok köyde telefon ve elektrik mevcut değildi. Telefon imkânı sınırlı olduğundan telefon abonesi olmak için uzun süre bekleniyordur. Bundan dolayı iletişim teknolojisi ve haberleşme yaygın ve kolay erişilebilir değildir. Birde ithal ikameci sanayi uygulaması gereğince, yerli sanayiyi korumak amacıyla ithalat yasakları ve kısıtlamaları çok fazlaydı.
Ayrıca Nursî, gençlere maddi ve manevi olarak “Bu hasta ve gaddar ve bedbaht asrın bela ve vebasından ve zulüm ve zulmetinden en mücerreb bir kurtarıcı, Risale-i Nur’un mizanları ve muvazeneleriyle, neşrettiği nur olduğu… Demek Risale-i Nur’un dâiresine… içine gir(il)mezse, tehlike ihtimali kavîdir (Kastamonu Lâhikası, s. 78)” şeklinde, gençlerin ideolojik kamplaşmalarının “Câzibedar bir fitne içinde (Sözler, 13. Sözün 2. Makamı, s. 131)” bulunmak olduğuna işaret ediyor.
Türkiye’de gençlerin ideolojik bölünmüşlükleri ve çatışmaları, ülkenin içerisinde bulunduğu siyasî ve ekonomik krizler için 12 Eylül 1980 darbesi bir milat hükmündedir. -Devam Edecek-