"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Kürt Sorunu” - 1

Mustafa Eren BOZOKLU
15 Ağustos 2019, Perşembe
Münâzarât müellifi Said Nursî, eserinde Asya’yı “Azametli Bahtsız bir kıt’a”, Osmanlı’yı “Şanlı tâli’siz bir devlet”, Kürtleri de “değerli sahipsiz bir millet” olarak değerlendirir. Çeşitli vesilelerle risalelerinde de bu değerlendirmelerini temellendiren açıklamalarda bulunur.

Kürtleri “değerli sahipsiz bir millet” olarak tavsif edişi, bu günkü müsteşrik kafanın onları bir “sorun” olarak algılayan yaklaşımına peşin ve anlamlı bir cevap teşkil eder. Münâzarât, fazlasıyla demokratik bir şekilde kendi problemlerini, sıkıntılarını tartışan insan manzaralarıyla doludur. Sayfalar arasında Kürtleri “sorun” olarak gören, milletin başına devamlı “belâ” olan bir topluluk olarak gösteren sosyoloji mühendislerinin anlattıklarından farklı bir resim vardır.

Tarihin gidişatıyla ve coğrafî kaderin verdiği fetvalarla ortaya çıkmış, neredeyse koca devletin her karışına sirayet etmiş sorunları belirli bir bölgeye hasretmek en azından muvazenesizliktir ve haksız bir tutumdur. Bediüzzaman’ın “sahipsiz” kavim olarak tavsifinin tarihi bir arka planı vardır.

Birilerinin “Kürt sorunu” dediği ve esasında “Kürtlerin sorunları” olarak adlandırmanın daha doğru olacağı durumun dayandığı öncelikli husus; esasında Osmanlı’nın çöküşünün birinci sebebi olan “Dirlik”in bozuluşu, Tımar Sistemi’nin zayıflayıp sonunda ekonomik yapının Kapitalizme mağlûp oluşudur.

Payitahttan binlerce kilometre uzakta, farklı unsurların kanaatkârâne refahını sağlamakta başarılı olan Tımar düzeni, Osmanlı Devleti’nin de ayakta durmasını sağlayan en önemli araçtı. Selçukluların Anadolu’yu kuşatan Bayındırlık faaliyetlerinin aksine Payitahttan ve birkaç stratejik öneme haiz şehirden başka, devlet bütçesinden doğrudan faydalanamayan Osmanlı şehirleri, tımar sistemi ile kendi bölgelerinin her türlü ihtiyacını kendi çalışmaları ile karşılamakta idiler. Bu, çalıştıkları ve ürettikleri düzeyde, yine kendilerine yönelen bir fayda döngüsünü sonuç veriyordu. Coğrafyanın imkânları nispetinde ekonomik ve sosyolojik faaliyetlerin gerçekleşmesi, insanların yetiştikleri çevreyle muvafık, devletleriyle barışık olmalarını sağlamaktaydı. Feodal yapı, Avrupa’daki feodaliteden hayli farklıydı; çünkü toprak dâhil her şey Avrupa’da Feodal Bey’in mülkiyetinde iken, Osmanlı’da toprak Padişah dâhil hiç kimsenin değil, devletin malı sayılmaktaydı.

Halil İnalcık’tan tımarın bozuluşunu, Kanunî’nin öldüğü 16. Yüzyıla dek götürmenin mümkün olduğunu öğreniyoruz. İran’a ve Habsburglular’a karşı yapılan uzun savaşlar nüfusu etkilemiş; bir kısım nüfus Kıbrıs gibi yerlere göç etmiş, toprakla uğraşan çiftçi kesim ile ilmiye sınıfından öğrenci taifeleri askere yazılmıştı. Ayrıca, barutlu silâhlarla savaşta tımarlı sipahilerin yetersizliğini kapatmak için reayadan toplanan sekbanlar (tüfekli piyadeler) savaşlar bitince işsiz kalmakta, dolayısıyla tarihte meşhur Celâlî İsyanları ortaya çıkmaya başlamaktadır. 16. Yüzyılın ilk çeyreğinde, 100.000 Celâlî öldürüldüğü kayıtlıdır. İran savaşlarında at stoklarının tükenmesi de Anadolu’daki tımarları etkilemiş, artık Payitahtın nazarında Anadolu halkı, bir “problem” olmaya başlamıştır. Osmanlı Bürokrasisinin Türk, Kürt, Çerkez gibi Anadolu halklarına dayanan yapısının Balkan unsurlara kayması da; İspanya’dan çıkarılan Burjuvaların Osmanlı’da Kapitalizm’e geçişi başlatmaları da Dirlik’in bozuluşuna teşne olmuştur. Yeniçeri Ocağı’nın hal’ edilmesinden sonra Osmanlı askerî bürokrasisinde Anadolu’nun karakterini şekillendiren Bektaşiliğin yerini Mevlevîliğe terk edişi, Anadolu’nun gözden düşüşünün başka bir göstergesidir. Devlet-i Âliyye’nin tımar düzeninin bozuluşu; payitahta uzaklık nispetinde bütün Osmanlı halklarını derinden etkilemiştir. İşte “tarihin gidişatı ve coğrafi kaderin fetvası”ndan kastımız budur. Anadolu halklarının “sahipsiz” kalmasının böylesi bir tarihi arka planı vardır.

Bu sahipsizlik’in o kadar çok göstergesi vardır ki en taraflı yazılmış tarih kitaplarında bile bu bariz şekilde görülebilir. Kurtuluş Savaşı’nda yapılan kongrelerde, Osmanlıda Kürdistan denilen bölgeye uğranılmaz. “Cehalet, zaruret ve ihtilâf”ın kol gezdiği topraklar, Cumhuriyet kadroları için de uzak durulması gereken yerlerdir. İzmir İktisat Kongresi’nde sanayileşmenin ana hedef olarak öngörülmesi; köylülüğe ve tarıma bakışın olumsuz bir hale bürünmesi demekti. Kongrede, içinde neredeyse Orta ve Doğu Anadolu’nun yerleşik ekonomik düzeninin gözetilmediği kararların alınması, sahipsizliğin devamına işaret ediyordu.

Cumhuriyet’in kimlik tarifinin çoğulcu yapıyı görmezden gelişi ve Osmanlı’dan arta kalan unsurların bir kalemde “Türk” olarak tarif edilişi sahipsizliğin başka bir yönünü oluşturur. Feodal yapıdan kurtulma fırsatını bir türlü bulamayan; iki başşehrin de yüzünü Batıya dönmesiyle unutulmaya terk edilen; coğrafyanın el vermediği bir iktisat düzenine zorlandığı için fukaralığın derinleşmesiyle devlet yatırımlarından aldığı pay en az seviyelerde gerçekleşen; medreselerin, tekke ve zaviyelerin önce işlevini yitirmesi sonra da Cumhuriyet Devrinde kapatılması; ancak yerlerine ihtiyacı karşılayacak modern okulların konulmaması ile cehaletin pençesinden kurtulamayan bir bölge halkının “sorunları” ele alınmalı iken bölgenin bizzat kendisinin bir “sorun” olarak tarif edilmesi, bölgede yaşayan birçok etnik unsur varken en kalabalık halkın adının sorun tarifine eklemlenmesi bu “sahipsizlik” olgusunu dayanılmaz hale getirecektir.

Okunma Sayısı: 1854
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Atilla

    15.8.2019 05:47:48

    Teşekkürler ve tebrikler Mustafa Eren Bozoklu..Doyurucu tatmin edici Ayakları yere basan ifadelerle yüklü harika bir analiz..Ufkunuzu açan Üstad Bediüzzaman Said Nursi ye binler rahmet olsun.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı