Cumhuriyetin başından itibaren devlet eliyle katı bir devletçilik icra edilmiştir. Ayakkabıdan şekere kadar devlet eliyle yapılmıştır. Uzun seneler de böyle devam etmiştir. Özel sektöre de herhangi bir sınırlama getirilmemiştir.
Dış dünyada ise, Avrupa ve Amerika’da genelde özel sektör önde olmuş devlet sektörü de kısmen varolmuştur. Doğu Bloku ülkeleri dediğimiz Rusya ve Çin’de ise katı bir devlet sektörü hâkim olmuş. Özel sektör yok denecek kadar sönük kalmıştır.
Bediüzzaman Hazretleri bunları görüp bildiği için "birisi necis [pis] birisi ences [daha pis] tahir-i mutlak [temiz ve pak olan] desatir-i İslâmiyettir [İslâmiyetin prensipleri]" demiştir. Yani birisi ifrat birisi tefrit vasat [orta] olan ise İslâmiyetin prensipleridir, diye ifade etmiştir.
Yaşanan ve gelinen nokta da görülmüştür ki, devlet sektörü verimsiz, hantal, kabiliyetlerin inkişafına engel, performansı düşüktür. Özel sektör ise, daha iyi, verimli, performansı yüksektir. Ama çalışanların hakkını tam gözetmemektedir. Aşırı hırs ve zararlı rekabetten dolayı da toplumda dengelerin bozulmasına, huzursuzlukların artmasına sebep olmaktadır.
Bunun için fıtratın gereği, kabiliyetleri inkişaf ettiren, verimi yükselten, hırsı ve tamahı dizginleyen, başkasının varlığına ve devamına saygılı olan özel sektörün desteklenmesi, teşviki, ikamesi esastır. Ama idare ve güvenlik elbette devlet sektörünün elinde olmalıdır. Sağlık ve eğitimde de kısmen devlet sektörü olabilir. Ama ana tema olarak özel sektör esas olmalıdır.
Bugün gelinen noktada devlet bu çizgide olmalıdır. Daha sıkı ve kararlı bu çizgi devam etmelidir. Akıl için yol birdir. Bazı katı yersiz ve mesnetsiz ısrarlarımızdan vazgeçip komuoyunu da iyi aydınlatıp mümkünse siyasî partilerin arasında da bu konuda bir konsensüs oluşturup yola devam edilmelidir.