Davalar ve nimetler çoğu zaman ağır bedeller ister. Tarih ve unutulmayan hatıralar dava sahiplerini ayakta tutan moral kaynaklarıdır.
Bediüzzaman’ın tesis ve emanet ettiği “Sahabe Mesleğinde” nice garip hatıralar vardır.
Bu yazımızda 1935 Eskişehir Mahkemesi’nin Antalya’yla ilgili bir hatırayı ‘Son Şahit’lerden Antalyalı merhum Recep Unaz Ağabeyimizin de katkılarıyla paylaşalım inşallah.
Sekiz senenin sonunda Barla’da yanan Nur hâlesinden rahatsız olan zındıka; Isparta ve köyleri, Aydın, Antalya, Denizli illerinden topladıkları Nur talebelerinden 120 kişiyi Jandarmalar eşliliğinde- Eskişehir Hapishanesine götürmüşlerdi.
Bu kafilede Antalya’dan dört mahkûm götürülmüştür. Bunlar: Çil Müftü Lâkaplı Antalya İl müftüsü Ahmet Hamdi Okur, Tapucu Ali Rıza Efendi, Murat Paşa Cami İmam Hatibi Tongal Hafız. Aşçı Hüseyin (Zevki) Ustadır.
Diğerlerini başka zamana bırakıp, kısaca, Ahmet Hamdi Okur yani Çil Müftü’nün macerasını bahsedelim.
Ahmet Hamdi Okur, “Çil Müftü” lakaplı, Antalya’nın ilk müftülerinden. 1877’da Antalya, Akseki’de doğmuş. İlk öğrenimini Antalya’da, Medrese tahsilini Konya’da tamamlamış. 1914-1921 ve 1952-1953 yıllarında Antalya il müftülüğü yapmış. 1953`te vefat etmiş. Heybetli, pehlivan endamlı bir ilim sahibi! Vaazlarında Risale-i Nurlardan çok güzel misaller verirmiş. Hareketli, ilmî cesaret ve kariyere malik, binlerce cemaate hitabıyla, cemaati arkasından sürükleme mahareti olan, memleket için canla-başla çalışan bir âlim. Bir şeyhülislâm gibi etrafa fayda dağıtarak hayat sürmüş, kıymetli hizmetlerinden dolayı, Osmanlı sultanları tarafından fermanlarla ve ilmî rütbelerle taltif edilmiş bir ilim ve cesaret timsali şahsiyet!
İşte bu kadar meziyeti, payesi, ünü şerefi olan bir Müftü ve ilim adamına zamanın idare ve iradesinin layık gördüğü muamele!
Çil Müftü’nün Eskişehir’e götürülme sebebi: Bediüzzaman’ın ona bir selâm göndermesi!
Tezgâh kuruluyor, hazırlıklar yapılıyor Eskişehir Hapishanesine götürmek için jandarmalar ellerine vuracak kelepçe bulamayınca ellerini urganla bağlamışlar. Manzarayı gözyaşlarıyla seyredenlerin arasında, Çil Müftü şöyle haykırmış: “Kuva-yı Milliyede mücadele eden ellere şimdi kelepçe takılıyor! Görün!”
Eskişehir hapsinde Asrın Gönül Sultanından çok etkilenmiş. Bir gece rüyadan sonra sevinçle uyanmış! Hapishanenin bahçesine çıkıp yüksek sesle bağırmaya başlamış: “Gördüm! Gördüm!” hayretle seyredenlerin: “Neyi gördün?” Sorusuna karşılık: “Gökyüzünde ‘Said’ yazılı olduğunu gördüm!” cevabını vermiş.
Çil Müftü, Eskişehir’de üç ay hapis yattıktan sonra, 1936 yılının Temmuz başlarında serbest bırakılıp Antalya’ya dönmüş. Döndüğü zaman çevresindeki dostlarına hatıralarında: Üstad Bediüzzaman’la görüşmenin ve konuşmanın kendisi için bir şeref olduğunu, Üstad “Bediüzzaman’ın namaza duruşundaki heybeti ve ihtişamını, hapishanede yaşadıklarını, muhabbet ve iftiharla anlatmış.
“Gittiğimiz yer hapishaneye benzemiyordu!” diyerek Üstadın “medrese-i Yusufiye” şiarına vurgu yapmış.
Mahpusların fıkhî meselelerdeki sorularına karşılık, Üstad Bediüzzaman Çil Müftüyü eliyle göstererek “İçinizde Müftü Efendi var; fetvayı ona sorun o varken fetva vermek bana düşmez,” diye Ahmed Hamdi Efendiye iltifat etmiş. Dirayetli, sadâkatli, ilim, irfan ve makamının hakkını verecek değerli şahsiyetlere çok büyük ihtiyaç var. Bu kahraman dava adamlarının ruhları şâd makamları Cennet olsun. Amin!
KAYNAKLAR:
1- 28. Lem’a, 13. Nükte; Son Şahitler, s. 52-53.
2- Antalya ili Valilik web sitesi.