"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman, Abdülhamid Han’ın nesine karşıydı?

Mustafa Güreldi
16 Kasım 2025, Pazar
Sultan II. Abdülhamid, Osmanlı Devleti’nin çöküş döneminde 33 yıl devleti idare etmiştir.

1876’da tahta geçmiş, Birinci Meşrutiyet’i ilân etmiştir. Tahta geçtikten bir müddet sonra Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) çıkmış, savaş mağlubiyetle sonuçlanınca meclisi feshedip Yıldız Sarayı’nda tek başına devleti idare etmeye başlamıştır.

O günün Avrupası maddeten ve fennen güçlenmeye başlamıştı. Sömürge ve hammadde arayışları için Osmanlı topraklarına yönelmiş, Osmanlı içindeki azınlıkları tahrike başlamışlardı.

Osmanlı, ihtişam devirlerinin ardından rehavete yönelmiş; harp ve darbelerin etkisi, zamanın şartlarına ayak uyduramama, gelişen fen ve tekniğe bigâne kalış, cehaletin yükselişi ve İslâmiyetin özünden uzaklaşma onu çöküşün eşiğine getirmiştir.

Böyle bir ortamda, Avrupa’dan gelen hürriyet ve meşrutiyet fikirleri Osmanlı’yı sarsıyordu. Avrupa’ya giden bir kısım Osmanlı aydınları hürriyet ve meşrutiyetin etkisine kapılıp bunları Osmanlı’ya getirmeye çalışıyorlardı. Bu durum Osmanlı’da ciddi bir uyanışa sebep olmuştu.

O günkü ortamda Avrupa’da, Abdülhamid Han’ın Osmanlı’da 30 sene uyguladığı istibdadı ve devletin birliğini ve hilafeti koruma adına İslamiyet’i kullanmasını, istibdadın İslamiyet’ten kaynaklandığı gibi bir algı oluşturmuştur. Bundan dolayı bir kısım Avrupalı aydınlar, İslamiyet’in Avrupa medeniyetini kabul edemeyeceğini iddia ediyorlardı.

Bediüzzaman Hazretleri, “30 sene Halife olan bir zat menfî siyaset namına, istifade edildi zannıyla şeriata gelen zararı gördünüz.”1 Ayrıca “Şeriat âleme gelmiş; ta istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin.”2 diyerek meşrutiyeti şeriat namına alkışladığını ifade etmiştir.

Sonra, meşrutiyeti getireceğim diyerek Abdülhamid’i indirip hükümete gelen İttihat ve Terakki Fırkası (İttihatçılar) ipleri ellerine aldıktan bir müddet sonra komite (ekip) istibdadına başladıklarında Bediüzzaman Hazretleri, “İstibdat meşrutiyet libasını giysin, karşıma çıksın, rastlarsam sille vuracağım.”3 diyerek komite istibdadına da karşı çıkmıştır.

Cumhuriyetin başında ise cumhuriyet adına yapılan baskı ve zulümlere, “İstibdad-ı mutlaka (tam istibdat) cumhuriyet namını vermekle...”4 diyerek yapılanın cumhuriyet olmadığını, istibdat olduğunu ifade ederek karşı çıkmıştır.

Neticede hem Abdülhamid Han’ın tek şahıs istibdadına, hem İttihatçıların komite istibdadına, hem de Cumhuriyet döneminin başındaki mutlak istibdada karşı çıkmıştır. Bunlara karşı çare-i necatı [kurtuluş çaresini] şeriat dairesindeki hürriyet-i meşrua ve meşrutiyet-i meşruada görmüştür. Yani bunlara karşı hürriyeti ve meşrutiyeti çare göstermiştir. Demokrasiyle taçlanmış bir cumhuriyeti ifade etmiş, “Ben dindar bir cumhuriyetçiyim.”⁵ demiştir.

Dipnotlar:

1- ESDE, Sünuhat, s. 498.

2- ESDE, Divan-ı Harb-i Örfî, 2. Cinayet, s. 121.

3- Meşrutiyet libasını..., ESDE, Divan-ı Harb-i Örfî, 

Yarı Cinayet, s. 136.

4- İstibdad-ı mutlaka cumhuriyet..., 

Tarihçe-i Hayat, Denizli Hayatı, 5. kısım

5-14. Şua, Afyon Müddei Umumisi ve 

Mahkeme Reisi, s. 363.

Okunma Sayısı: 177
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı