Rusçuk Bulgaristan’da Tuna Nehri kıyısında bulunan bir şehirdir. 93 Harbi’nde (1876) yüzlerce Türk buradan Türkiye’ye göç eder.
Mehmed Osman Rusçuklu da bunlardan biridir. Rusçuklu ailesiyle Denizli’ye yerleşir. 1914 yılında oğlu Şekip dünyaya gelir.
Dervişane bir ruha sahip Şekip bir yandan karyolacılık yapar diğer yandan da ilk mektepten öğretmeni, Denizli’nin gönül mimarlarından, Peygamber aşığı, Melami Tarikatı şeyhi Hasan Feyzi Yüreğil’in sohbetlerine katılır. Zamanla sohbet halkasına Bakırcı Kâzım, Mehmet İncecik, Tevfik Hamamcı, Postacı Ahmet gibi asîl ruhlar da katılır.
1911 yılında çağın velisi Bediüzzaman Denizli’ye teşrif eder. Hasan Feyzi Dergâhında bir gece kalır. Dervişler, “Adım Said. Şarklıyım. Hasan Feyzi Hazretleri manevî hocamdır” diye söze başlayan garip kıyafetli bu zatı hayranlıkla izlerler. Sohbetin sonunda Denizli’ye tekrar geleceğini söyleyerek şehirden ayrılır. Sözünü tutar. 32 yıl sonra 1943 yılında tekrar şehre gelir. Şehir Oteli’nde kalırken zaman zaman Hacı Hasan Feyzi Tekkesi bitişiğindeki camide sabah namazlarını kılar. Şekip de bir sabah namazında onunla karşılaşır. Arkadan bakınca Üstadın bembeyaz upuzun sakalının olduğunu görür. Küçük bir şaşkınlık yaşar. Çünkü onun bildiği Bediüzzaman’ın sakalı yoktur.
Az sonra Üstad döndüğünde sakalsız olduğunu, eski dervişlerin bahsettiği zatın o olduğunu anlar. Üstadın önce sakallı sonra sakalsız görülmesini de onun kerametine yorar.
Hasan Feyzi Şehir Oteli’ndeki ziyaretinde Bediüzzaman’da asrın mührünü görünce tabi olur. Müritlerini çağırarak fikrini açıklar. “Bu tarikat meselesi burada bitti. Zamanın müceddidi buraya geldi. Şimdi vazife onun. Ben de ona tâbi oluyorum, tarikatta kalmak isteyenler kendilerine şeyh bulsunlar! Benim arkamdan gelmek isteyenler, gelsin, Bediüzzaman’a talebe olsunlar.”
Bunun üzerine Şekipler de Bediüzzaman’ın rahlesine diz çökerek sohbet halkasına katılırlar. Şekip o günden sonra vefatına kadar Hacı Hasan Feyzi Tekkesi’nin yakınındaki mütevazi evini Risalelerle aydınlatır. Nuranî simasıyla soluk soluğa Risale yazar. Dilinin döndüğünce insanlara Nurlar’ı anlatır. Burada yine rehberi Hasan Feyzi’dir. Son nefesine kadar resmini koynunda taşır.
FEYZİ’NİN RAHLESİNDEN CENNETİN KAPISINA
Şekip’e göre Hocası Hasan Feyzi çok âlim, fâzıl, edip, şair bir kimsedir. Onunla ilgili bir hatırası vardır ki 84 yaşında olmasına rağmen bütün karelerini hatırlar. Feyzi bir gün Şekip’in dükkânına gelir. Şekip Hocası’nı hürmet ve muhabbetle selâmlayıp ellerini öper. Feyzi çiçekten böceğe, yapraktan dala herşeyde Rabbini görür. O gün bu ulvî tefekkürden bir parça tenezzüh etme fırsatı doğmuştur. “Şekip, evlâdım” der, “şu dışarıdaki ağaçlara bakınca sana ne anlatıyor farkında mısın?”
Şekip başını ağaçlara çevirir, haşyetle cevaplar. “Lâ ilâhe İllallah’ yazıyorlar hocam.”
“Aferin gören gözlerin var, doğru okudun, ağaçlar da zikrederler… Şekip, evlâdım, Cennetin kaç kapısı var?”
“Sekiz kapısı var hocam.”
“Öyleyse hangi kapısından dilersen Allah-ü Teâlâ, Cennetine, o kapıdan girmeni nasip eylesin.” diye duâ eder.
Bir gün Üstadı görmek için Yakup Cemal ile Emirdağ’da Üstadı ziyaret ederler. Sohbetin tadını alınca bu sefer Üstadı görmek için Ahmet Hamamcıoğlu ile İstanbul yollarına düşerler. Fakat durumun nazikliği dolayısıyla Üstad ziyaretçi kabul etmediğinden göremeden dönerler. Denizli’ye varınca bu sefer Yakup Cemal ile Isparta yollarına düşerler. Üstadın kapısını çalarlar. Bu sefer kapı açılır. Gürbüz vücutlu Zübeyir gürz gibi kapıyı açar. Öyledir. Üstada giden bütün yollar Zübeyir’in kapısından geçer... Üstad da, Zübeyir de sanki onları bekliyor gibidir. Kafkas Dağları’nı andıran Zübeyir’in arkasından Üstadın buğulu sesi yükselir:
“Zübeyir, misafirleri bekletme, içeri al!”
“Emrin olur Üstadım…”
İçeri girerler. Hazretin huzurunda diz kırarlar, gönül eğer. Üstad konuşmaya başlar. Sesi buhurdan gibi odayı sarar. Bu sesten bir de Denizli’de vardır. Her seher Denizli İlbadı Kabristanı’ndan Hasan Feyzi Yüreğil’in sesi göğe ağar. Üstadın sesi zamanla mum gibi erir. Şekipler için gitme vaktidir. Ağaçların yaprakları dökme vaktidir. Canın tenden çıkma vaktidir.
Toparlanırlar. Şekip canını Üstadın rahlesine bırakır. Yıkık dökük bedenini sürükleye sürükleye odadan çıkar. Nurlar’ın telif merkezi Isparta ziyaretinin tadıyla, resmini daima koynunda taşıdığı, adı anılınca eli ayağa titrediği, ilk şeyhi Hasan Feyzi’nin yanına yatana kadar kalbinin damağında kalır.
Nalıncı Ahmet ve Ahmet Hamamcıoğlu ile Emirdağ Lâhikası ve Gençlik Rehberi’ndeki Prens Bismarck’la ilgili mektupları Üstad’a yazarlar. Kılıcı kına, kalemi hokkaya koymadan Nurlar’ı yaza yaza İlbadı toprağına düşer.
Allah rahmet eylesin, amin..