16.06.1944 tarihinde Denizli Mahkemesi beraat kararının ardından Emirdağ’da ikamete mecbur edilen Bediüzzaman, aynı iddia ve isnatlarla 23.01.1948’de tekrar tevkif edilerek üçüncü ve son Medrese-i Yusufiye olan Afyon Hapsine alınıyor.
Başka bir mahkemenin verdiği beraat kararına rağmen Üstad’a yirmi ay soğuk, tecrit ve zehirlemek dahil zor şartlar ve işkence altında hapse mahkûm eden Afyon Mahkemesi’nin safahatı devam ediyor.
Üstad ve talebeleri bütün sıkıntılara rağmen cezaevini Medrese-i Yusufiye yapmışlardı. İman ve Kur’Ân hizmeti gönüllerde inkişaf ederek devam etmiş. Afyon hapsinin meyvesi olarak 14. Şuâ ve 15. Şuâ olan El-Hüccetüzzehra Risalesi (En parlak vahdaniyet ve iman delilleri) telif edildi. Üstad, 15. Şuâ için: “Bu ders zahiren küçük, hakikaten pek büyük ve çok kuvvetli ve çok geniş bir risaledir…” demiştir.
Üstad, tutuklu olarak Afyon hapsinde yirmi ay kaldıktan sonra 20 Eylül 1949’da tahliye edilir. Altı ay hapis yattıktan sonra tahliye olan talebesi Zübeyir Gündüzalp memleketine gitmeyip Üstad tahliye oluncaya kadar Afyon’da kalıp Üstadın hizmetleriyle alâkadar olmuş. Eski demirciler çarsında tuttuğu altı dükkân, ahşap bir ev kiralayıp Üstad’ın tahliye gününü beklemiş. Bütün tahliyeler mesai saatinde yapılırken Bediüzzaman’ı karşılamaya hazırlanan halkın kalabalığına mâni olmak için şafak vakti ile sabah namazı arasında hapishaneden gizlice tahliye etmişler.
İki komiser arasında faytonla eve getirilen Bediüzzaman’ı beklemedikleri bir saatte tahliye olduğunu gören talebeleri Zübeyir Gündüzalp, Mustafa Sungur ve Ziya Arun hemen evden aşağı inerek sırayla Üstadın elini öperek karşılamışlar. Üstad görevli komiserlere talebelerini göstererek: “Bunlar, Türk milletinin medar-ı iftiharıdır.” demiştir.
Bediüzzaman Afyon hapsinden tahliye olduktan sonra kaldığı o evde, talebelerinin kendisiyle kalmalarına ilk defa müsaade etmiştir. “Bu tarihe kadar Üstad, evinde geceleri hiç kimseyi bulundurmazdı, akşamdan ta kuşluk vaktine kadar kapısı kilitli olarak kalırdı. Afyon hapsinden sonra ise, sadık talebelerinden bazıları hususî hizmetinde kalırdı. Üstadın odası daima ayrı idi, ancak bir hizmet olduğu vakit yanına gelinebilirdi.” 1

Torun Necip Cirit anlatıyor:
O evin sahibi ve hatırası*
O evin sahibi Hafız Ahmet Cirit Hoca 1895 doğumlu, 30 sene imamlık vazifesi yapmış, Mısri Camii’nde sabah namazlarını ve Ramazan’da Teravih namazlarını hatimle kıldırmış mübarek bir insandır. Yıllar önce vefat eden Ahmet Cirit hakkında bilgileri veren torunu 1957 doğumlu Necip Cirit’in anlattığına göre: “Dedem, Bediüzzaman Said Nursî’nin oturduğu evden kira almama fikrini hanımı Hacer Hanım’a açtığında, Hacer Ninem: “Biz de fakiriz, hem de okuyan dört çocuğumuz var, kira alsaydın!” demiş. Ertesi günü Bediüzzaman, Dedem H. Ahmet Cirit’i çağırtmış. Evin kira parasını vermiş. Bediüzzaman keramet sahibi olduğundan onların konuşmaları malûm olmuş. Hediye ve yardım kabul etmediği için duyarlı ve titiz davranıp evin kirasını zamanında ödemiş.
Bediüzzaman o evde kaldığı sürede evin yanında sivil polisler nöbetleşe beklermiş. Ziyaretin yasak olduğunu söyleyip kimseyi sokmazlarmış. Gelenlerden gizlice ziyarete girenleri yakalayıp karakola götürür, sorguya çekerlermiş. Daha sonra ziyaret edenlere fazla karışmamışlar. Üstad, dedemi çok severmiş. Zaman zaman sohbet ettikleri olmuş. Biz torunları Bediüzzaman’ı ve hizmetleri tanıyoruz, dedemin Said Cirit isminde torunu var. Hepimiz de inançlı, imanlı, ehl-i hizmeti insanlarız…”
Dipnot:
(1) BSN Tarihçe-i Hayat.
(*) O evin mirasçılarını tanıyan, satın alınıp restore edilerek Nur hizmetine kazandıran Niyazi Ertaş’ın notlarından.