Zaman, mekân ve insanlar değişse de hakikatler değişmez.
Kur’ân’ın asrımıza bakan, hitap eden, gönülleri irşat, kalpleri mesrur, akılları ikna eden Risale-i Nur tefsirleri, en müşkül sorulara cevaplar, en muğlak meselelere çareler gösterdiğini okuyanlar bilirler… Kur’ân davası, Sünnet-i Seniyye dersi ve sahabe mesleği olması hasebiyle uğrunda çalışanlar bazen ikramlar, ihsanlar, inayetler, işaretler, tevafuklara mazhar oldukları; manen takdir, taltif, teşvik edildikleri eserlerde geçmektedir...
Beş senedir devam eden, her gün sabah gün doğarken başlayan ve bir saat devam eden Gebze Muhabbet Fedaileri online Risale-i Nur derslerinin verdiği iman ve ihlas lezzetinin feyz ve faziletini anlatmakla bitmez. Sabahın erken saatlerinde ders okumaya hazırlanan Muhabbet Grubu’nun tebessümle bakışları, huzur içinde duruşları, muhabbetle selâmların ardından dersin başlaması ayrı bir güzelliktir. O muhteşem anların, hoş zamanların içimize bıraktığı manevî iksir, ilim, irfan, suhulet ve letafetlerinin ifadesi mümkün görünmüyor…
Geçen gün derste Sikke-i Tasdik-i Gaybî’den okuyoruz. Benim okuma sıram geldiğinde “Salahattin’in fıkrasından bir parçadır” başlığı olan bölümü okuyorum. Kısaca, Ahmet Nazif Çelebi’nin oğlu Salahattin, baba oğul Üstadla Kastamonu’da tanışmış bahtiyarlardandır. Risale-i Nurları okumuşlar, yazmışlar, neşretmişler. İstanbul’da gördükleri, bir yazıyı beş yüz nüsha basan teksir makinesini getirip hizmete kazandırdıklarında Üstad Hazretlerinin “Nurun kahraman şakirdleri” ünvanıyla dua ve iltifatlarına mazhar olmuşlar…
Salahattin Çelebi, o metinde bir kaza hadisesini anlatıyor. “Hem bir vakit Tosya’dan Kastamonu’ya gelirken, beraberimde Risale-i Nur’un Lem’alar’ı ve Şualar’ı vardı. Haşre dair bir mebhas okuyordum.” Risale-i Nurların, Kur’ân’ın mucizesi, hakikatleriyle insanlara tahkikî iman kazandırdığı gibi başka sahada da harikaları var mıdır, diye “mülâhaza esnasında kamyon müthiş sadmelerle üç taklada, yirmi beş-otuz metre yerden aşağıya yuvarlandı! Şehadet getiriyordum. Yaralı mıyım, diye kendimi yokladım. Yüz bin şükür, hiçbir yaram yok. Korkarak doğruldum. Şoförün kafası, parçalanmış, ‘ah, of’ çekiyor. Etrafımı tetkik ettim; şoför tarafındaki camlar hurdahaş olmuş. Benim tarafımdaki ince cam bile kırılmamış. O anda bunun büyük bir keramet olduğunu” anladığını ifade etmiş…
Benzer bir hadiseyi 1971 yılında İbrahim Sarıçiçek yaşamış. Yedek subay olarak Burdur Topçu Tugayında askerlik yaparken, eğitimde askerî ve teknik bilgiler derslerinin yanı sıra ilâhiyatçı olduğundan dinî bilgiler de anlatırmış. Bir deftere yazdığı iki yüz sayfa Risale-i Nurlardan askerlere okuyup anlatıyormuş.
Cumartesi günü, Burdur Arvallı’da ikamet eden arkadaşı Osman Öğüt’ü ziyarete giderken otobüste defterindeki Risale-i Nurlardan okumuş, etrafına bakınarak tefekkürler etmiş. Otobüs rampadan aşağıya doğru hızlanmış virajı alamayınca yol kenarındaki taş duvara çarparak ters dönmüş.
İçindeki insanlar kırılan camlardan dışarıya savrulmuş! Kazanın gürültüsünden, dehşetinden İbrahim Sarıçiçek bayılmış. Yoldan geçen çok sayıda araçlar durup, yardıma koşmuşlar… Arazide hocamızı kolonya ile uyandırmışlar. Kalkınca kendini yoklamış, vücudunu kontrol etmiş, hafif sıyrıklardan başka hiçbir zarar görmemiş, şükretmiş. Üç kişinin öldüğü, çok kişinin yaralandığı kazadan yara almadan evine dönmüş. Emekli İmam Hatip Lisesi müdürü 86 yaşındaki İbrahim Sarıçiçek, bu yaşına kadar Risale-i Nurların çok tevafuklarını gördüğünü, okuyup dinlediğini ifade etti…