İman, önce yerleşecek bir kalp arar.
Yerleştikten sonra da sıkıca korunması gerekir. İmanın yeri kalptir. Akılda tutunamaz. Ne kadar mantık, delil, işaret olsa da akıl, imanın yerleşebileceği bir yer değildir. İmanı akılda mesken etmek, kalbe indirememek tehlike arz eder.
Kişinin kalbine imanı yerleştirmek Allah’ın yapabileceği bir şeyken, kalbi o imana hazırlamak da kulun yapabileceği bir şeydir. İnanmayan bir insanı, akli delilerle ikna etmeye çalışmak ancak o kişinin insafı ön plandaysa etkili olabilir. İnanmayan fakat insaf nazarıyla bakabilen bir insan kalbini az da olsa iman için hazırlamıştır. Ancak mütemerrid ve kibirli bir kişiye ne kadar akli delil getirilse de iman nasip olmaz. Kalp menzili hazır değildir.
Bu noktada kalbine iman nasip olan birinin ikinci süreci başlar. O imanı, sürekli kalp kalesinde tutabilmek. Çünkü dâhilde ve hariçte o kadar fazla düşman vardır ki; eğer kalp kalesi sürekli olarak korunmazsa iman her türlü şüpheye saldırıya açık hale gelir. Bu noktada ne kadar güçlü bir iman olursa olsun, taarruzlara karşı sürekli savunulmazsa, zayıflayabilir hatta menzilini terk bile edebilir.
Müslüman ve mümin bir ailede doğmak, her zaman imanı kalpte tutmaya yetmez. Anadan babadan taklidi gelen iman, eğer hiç korunmadıysa, güçlendirilmediyse çok kolay savrulup gider. Çocuklara “imanı akıl ile delillendirme, tahkikleştirme nasıl yapılır? Her hangi bir şüpheye, bir günaha karşı akıl nasıl bir silah olarak kullanılır?” öğretilmelidir. Akıl silahını aile bu noktada pek kullanmıyorsa daha doğrusu böyle bir derdi yoksa çocuk da kullanamaz. Aile iman etmiş olabilir, yıllarca alışkanlık halinde ibadet ediyor da olabilir, aklına hiçbir şekilde şüphe gelmiyor da olabilir. Dolayısıyla çocuğuna da, kendinde olan imanın aynısını aktaracağını düşünür. Ancak durum böyle olmaz, çünkü asır başkalaştıkça, taarruzlar da başkalaşır. Aile, çocuğa nasıl dövüşüleceğini öğretmediğinden çocuk, yeni silahlar karşısında eski imanını koruyamaz. Sonuçta Müslüman ailelerin ateist çocukları ortaya çıkabilir. Bunun en büyük sebeplerinden birisi ehl-i tahkik olmayan aile ortamıdır.
Sonuç olarak imanı elde etme ve onu sürdürme iki aşamalı bir süreçtir. Tüm insanlık bu iki aşamanın her hangi bir yerinde imtihan olur, o yüzden adaletsizlik diye bir durum yoktur. İmansız olan, kalbini imana hazırlamakla imtihan olurken, imanla nasiplenmiş olan da onu korumakla ve inkişaf ettirmekle imtihan olur.