Doğup büyüdüğüm Ankara’da, 14 yaş civarındaydım.
Ulus’tan, eve gideceğim belediye otobüsüne binmiştim. Otobüsün hareket saati gelmemiş, rölantide çalışıyordu. Ben de camdan dışarı bakıyordum. Dışarıda, birden hareketlilik ve telâşe başladı. Yolun karşısındaki binaların camlarından dışarıya atlayanlar oldu. Demir profilden yapılan otobüs durağının sallandığını gördüm ve bir manâ veremedim. Meğer etrafta bir yerde deprem olmuş, hadise oymuş. Çocuklukla, gençlik arasında hafızamda yer eden tek deprem hadisesi oydu. Ben otobüsün içinde, zaten otobüsün sarsıntılı çalışmasından anlamamış, hissetmemiştim, ama depremin nasıl bir afat olduğunu, az-çok anlamıştım. Ankara zaten, deprem haritasında son bölgelerde yer aldığından, pek depremi bilmezdik.
Ne zaman ki, evlenip Erzurum’a gittiysem, ilk depremi, 1983 senesinde orada yaşayarak gördüm. Evimiz en üst katta olduğundan, bayağı bir sallanmış ve çok korkmuştum. Birkaç deprem daha oldu. 1985 senesinde Balıkesir’e tayinen gitmiştim. Orada da, birkaç deprem gördüm ve artık biz de bir deprem kuşağı sakini olmuştuk.
1989 yaz ayında Bursa’ya yine tayinen geldim. Orada da birkaç deprem yaşadık. Fakat en korkuncu ve benim, “her hâlde kıyamet kopuyor” zannettiğim, 17 Ağustos 1999 Gölcük merkezli, 7,4’lük depremdi. Aman Allah’ım! O ne dehşetti öyle. Hanıma dedim ki “Hanım bir yer yıkıldı” gecenin en kesif saatinde meydana gelen bu dehşetli depremde, ne bir yeri, kaç yer birden yıkılmıştı. 1 saatte gittiğimiz akrabalarımın bulunduğu Yalova’ya, 6 saatte gittiğimizi, yaşadığımız hadiseleri, gördüğümüz felâketleri buraya yazacak olsak, sayfalarca yer tutar.
Tabiî, tarih boyunca olan bu gibi; semavî ve arzî afatların sebebini Cenab-ı Hak, Kur’ânda zikrediyor. Allah’a isyan, ahlâksızlık, zulüm bunların başlıcalarıdır. 28 Şubat 1997 hain hareketinde; millete, milletin değerlerine tasallut olup, dünyanın meşrû işleyen düzenini değiştirip, gayr-ı meşrû olan keyiflerine göre ayar çekmeye kalkanlara karşı da Allah, ayar çekip, hem de o fitnenin merkezi Gölcük Donanma Komutanlığı’nı merkez ittihaz etmiştir.
Deprem kriz masasında, uzun müddet koordine ekibinde bulunduk. Gördüklerimiz, yaşadıklarımız ve şaşkınlıklarımız, bu nev’i afetlerin celbine sebep olanlar yüzünden, zavallı birçok masumun perişaniyeti, bizi çok üzmüştü. Peşinden, Düzce v.b. yerlerde meydana gelen depremlerle sarsılmaya devam etmiştik.
Bir müddettir, kayda değer, fazla hasarlı bir deprem meydana gelmemişti. Fakat şu son Elaziz depremi, yine milleti perişan etti. Ne yapmıştık ki, nerede, kime zulüm etmiştik? Ahlâksızlık, demek ki dibe vurmuş ve gadab-ı İlâhî celb edilmişti.
Herkesi derinden üzen yaralayan, hem memleketimizin batısında, hem de doğusunda meydana gelen bu depremlerde, hem de kışın ortasında, insanlar çâr naçâr kalıyor, korkuyor, tahassungâhı, sığınacağı yeri olan evine giremiyor.
Rabbimiz, bu gibi afatları celb eden hâllerden, aziz milletimizi kurtarsın inşâallah! Depremlerde ölen vatandaşlarımıza rahmet, yaralanan ve perişan vaziyete girenlere de yardım etsin inşâallah!