Yâni, öyle bir acâib hâller yaşıyoruz ki, artık işin endazesi kaçtı.
Muvazenesiz, dengesiz, ölçüsüz birtakım adamların kullandığı, bazı şuursuz kelimeler yüzünden, canımız çok sıkılıyor. Hele bunlardan, bir nev’i şirk olarak, bilerek veya bilmeyerek kullanılan (din düşmanlarının bilerek kullandığı malûm) “yaratmak” kelimesi var ya, ona daha da çok kızıyoruz. Yahu, bir de bunu, partiyi dinin önüne geçiren bazılarının kullanmasına, ayrı bir şaşırıyoruz. Bir iki yerde, böyleleriyle bir arada bulunduk. Hatırlattık, îkaz ettik. “boş ver abi” demez mi? Şaşırdım, kaldım. Üstadın “dinde hassas, muvazene-i akliyede noksan” tâbiri vardı ya, o sözler demek ki bunların eskileri için câri imiş. Şimdi bu tipler, maalesef dinde de hassas değiller.
Şöyle bir makalelerimizin arşivine baktım da, yarım asırda, bu mevzuu ile alâkalı yazdığımız üçüncü makale oluyor. İlki, 1975, ikincisi 2013 senelerinde yazılan o makaleleri bugün de yazsak, aynı şeyleri ifade edecekmişiz demek… Onun için, taaa o günlerde yazılanlarla birlikte, bu hassas mevzuuyu nazarlarınıza havale ediyoruz.
Yaratmak, bir şeyi yoktan var etmektir. Bu ise sadece, kâinatı yoktan var eden Cenâb-ı Hakk’a aittir. Ve O’nun Hâlık ismine mütealliktir. Bu kelimeyi günlük hayatımızda pek seyrek, sırası geldikçe, ancak Cenab-ı Hakk’ın yaratıcılık sıfatı için kullanıyorduk. Fakat şimdi, bazı kimseler tarafından, bilmeden şuursuzca moda hâline getirilen bu kelime, hemen hemen her gün ve her yerde kullanılıyor. Öyle ki; ‘Ahmed Beyin yarattığı eser… Şoförün yarattığı trafik kazası… şunun yarattığı… bunun yarattığı… vs.’ şeklindeki sözleri, gün geçmiyor ki, işitmiş olmayalım. Cenâb-ı Hakk’a ait bir fiili ifade eden bu kelimenin, bu şekilde kullanılması hatalıdır. Çünkü insan sebeb olabilir. Fakat ‘müsebbibu’l-esbab’, yani sebebleri yapan, yaratan olamaz. Yani insan, bir şeyin meydana gelmesinde, bir işin zuhurunda, sebeb ve vasıta olabilir. O işi yapan, sebebleri meydana getiren, yaratıcı olamaz ve Hâlık olamaz! Bir çocuğun dünyaya gelmesine vesile, vasıta olabilir. Fakat onu yaratan olamaz! Çünkü yaratıcı, ancak ve ancak Cenâb-ı Hak’tır. O yaratır, sebebler vasıtasıyla dünyaya gönderir. Bu kelimeyi ortaya atıp zihinleri karıştıranlar, böylece dilimizi bozanlar, ya İslâm düşmanları veya Allah’ın sıfatlarını bilmeyen gafillerdir. Zaten bir milletin lisanını bozup anlaşılmaz hâle getirmek, Siyonizmin, komünizmin bir taktiği değil miydi?
Acaba bu manâda kullanılacak başka bir kelime yok mu da, buna ihtiyaç (!) gösterilmiş? ‘Doğurmak, yapmak, meydana getirmek’ hep bu manâda kullanılan kelimeler değil midir? Mademki, başlangıçta bu kelimeyi çıkaran ve kullananlar belli kimselerdir. Ve Türkçemizde de bu kelimeyi hissettirmeyecek, onun yerini tutacak kelimeler var. Buna rağmen, bizim bazı mukaddesatçı ve milliyetçilerimize ne olmuş ki, bu kelimeyi—bilerek veya bilmeyerek—kullanmak gafletini gösteriyorlar?
Evet, ‘yaratmak’ sadece Cenâb-ı Hakk’a mahsustur. Ve tek yaratıcı da O’dur. Ondan başka yaratıcı olamaz! Bir sineğin kanadını hâlk edip, yaratamayan nasıl yaratıcı olabilir?
Dileriz ki, bu hususlar nazara alınsın, artık böyle hatalı bir yol terk edilsin!” bu “yaratmak” kelimesini kullanırken çok dikkat etmek lâzım. Hani Üstad Hazretleri’nin Tabiat Risalesi’nin başında söylediği “Ey insan! Bil ki, insanların ağzından çıkan ve dinsizliği işmam eden (hissettiren) dehşetli kelimeler var; ehl-i imân bilmeyerek istimal ediyorlar… (kullanıyorlar)“ cümlesinde geçtiği gibi, dinî hassasiyeti olmayanların bilerek veya bilmeyerek kullandığı bu kelimeyi, dindar insanlar hiç kullanmamalıdır. Ve bununla alâkalı bir âyet-i kerimeyle yazımızı bitirelim.
Cenâb-ı Hak, A’raf Sûresi’nin 54. âyet-i kerimesinde şöyle buyuruyor: “İyi bilin ki, yaratmak Allah’a aittir, yaratıklarının tedbir ve idaresi de. Âlemlerin Rabbi olan Allah’ın şanı ne yücedir.”
Bütün bunlardan sonra, inatla kullanmak istiyorsanız, küçücük bir hastalıkta başı dönüp yere düşen cüce insanlar, o zaman, yaratın (haşa) bakalım, yaratabiliyor musunuz..