"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

“Mehdî Misâl Zevât-ı Nurâniye”den Cafer-i Sadık ve Risale-i Nur

Prof. Dr. İlyas Üzüm
13 Ağustos 2023, Pazar 00:49
Ehl-i Sünnet Alimleri tarafından kaleme alınan bütün biyografi kitaplarında Cafer-i Sâdık ilmi, takvası, fazileti ile öne çıkan müstesna şahsiyelerden biri olarak zikrolunmuştur. tasavvufî çevrelerde özel bir ilgiye mazhar olan Cafer-i Sâdık’a bütün tarikatlar silsilelerinde yer vermiştir.

Yeni doğan bir buzağının ya da kuzunun ayağa kalkar kalkmaz açlığını gidermek için annesinin “süt musluğu”na yönelmesi, göçmen kuşların havalar soğumaya başlayınca belli bir düzen içinde, en uygun rotayı takip ederek sıcak bölgelere seyahatleri, ördek yavrularının suya girdiklerinde hemen yüzebilmeleri… hayvanlar dünyasındaki “rehberlik” hakikatini yansıtan birkaç örnektir. Balıklardan kuşlara, arılardan kaplumbağalara kadar hayvanlar aleminde açıkça gözlemlenen “rehberlik” hakikati sorgulandığında, akılsız ve bilinçsiz sebeplerin yahut kimyasal tepkimelerin eseri değil, -sebepler planındaki seyri ne olursa olsun- “mutlak bir Yaratıcı”nın talimi olduğu muhakkak görünmektedir. Canlıların hayatta kalmak, temel ihtiyaçlarını karşılamak, düşmanlarından korunmak, nesillerini devam ettirmek… gibi hayatlarının her alanında görülen bu “ilahî rehberlik” insanlar dünyasında hem insana verilen akıl, hem insanlığa gönderilen peygamberler, hem de Peygamber sonrası aynı misyona hizmet eden şahsiyetler vesilesiyle gerçekleştirilmektedir. Dinî terminolojide “hidayet” adıyla anılan bu rehberlik “Yaratıcının, sorumlu kıldığı insana dünya ve ahiret saadetini temin edecek yol göstermesi” şeklinde tanımlanmıştır. Başka bir ifadeyle hidayet Allah’ın “yol gösteren” anlamındaki “Hâdî” isminin tecellisi olup bütün varlıklarda tezahür eden “yol göstericiliğin” kaynağını ifade etmektedir. Allah bizatihi “Hâdi” olmakla beraber, Kur’an’da, vesilelik açısından Onun gönderdiği kitap (İsra 17/9), görevlendirdiği Peygamber (Şura 42/52) de bu isimle ilişkili olarak zikredilmiştir. “Hidayet” ile aynı kökten gelen “mehdî” ise sözlük anlamı bakımından “yol gösterilmiş, hidayete erdirilmiş” demek olup ıstılahta “Ahir zamanda ortaya çıkıp insanları doğru inanca kılavuzlayacak ve yeryüzünde adaletin hakim olmasına vesile olacak kişi” şeklinde tanımlanmıştır. 

“Mehdî misâl nurânî zevât”

  Hadis-i şeriflerde insanları doğru yoldan saptırmaya çalışacak olan Deccâl ile insanları doğru yola kılavuzlayacak olan Mehdî birbirinin karşıtı olarak anılmakla beraber, tarih boyunca muhtelif dönem ve bölgelerde aynı fonksiyonu görecek birçok deccâlden ve dolayısıyla mehdîden söz edilmektedir. Bunlardan küllî çapta insanları hakka davet eden, batıldan alıkoyucu çalışmalar yapan şahsiyetlere Bediüzzaman “mehdî benzeri nûrânî şahsiyetler” anlamında “mehdî misâl nurânî zevât” demektedir. Yine Bediüzzaman’ın ifadesiyle bu tür şahsiyetlerden birisi de Cafer-i Sâdık’tır. 

Cafer-i Sâdık Medine’de doğmuş, hicrî 80-148, miladî 699-765 yılları arasında yaşamıştır. Babası, İmam Zeynelabidin’in oğlu Muhammed el-Bâkır, annesi Hz. Ebû Bekir’in torunu Kasım b. Muhammed’in kızı Ümmü Ferve’dir. Dolayısıyla soyu baba tarafından Hz. Ali’ye, anne tarafından Hz. Ebû Bekir’e ulaşmaktadır. İlk bilgileri dedesi Zeynelabidin ile babası Muhammed el-Bakır’dan alan İmam Cafer, takva eksenli yaşayışı, mazhar olduğu dua ve özel çabası ile başta Kur’an ilimleri olmak üzere hadis, fıkıh ve akâid alanında büyük gelişmeler kaydedip ledünnî ilme mazhar olmuş, ayrıca döneminin şartlarını zorlayarak kimya, tıp, astronomi gibi “kevnî ilimler”le meşgul olmuştur. Yanı sıra ilm-i cifr, tılsım, ilm-i havas, ilm-i hurûf gibi sırrî ilimlerde merhale kat etmiş, hatta bu alanda bazı eserler telif etmiştir. Ebû Hanife ile çağdaş olan Cafer-i Sâdık idari bakımdan Emevîler’in son dönemi ile Abbasîler’in ilk dönemini idrak etmiş, ancak siyasi faaliyetlerden uzak kalmış, bütün mesaisini Kur’anî, imânî, ilmî çalışmalara teksif etmiştir. Emevîler döneminde amcası Zeyd’in Kufe’de isyan başlatacağını öğrendiğinde karşı çıktığı gibi, Zeyd’in oğlu Yahya’nın da Horasan’da benzer faaliyetlerde bulunacağından haberdar olduğunda kendisine haber göndererek bundan kaçınmasını, aksi halde babasının akıbetine uğrayacağını bildirmiş, ancak dinletememiştir. İmam Cafer isyanlara dayalı siyasi faaliyetin yarar getirmeyeceği fikrini Abbasîler döneminde de sürdürmüş, amca oğullarından Muhammed en-Nefsüzzekiyye ve kardeşi İbrahim b. Abdullah’ın bu amaçla gerçekleştirdiği ayaklanmaya karşı çıkmış, gelişen olaylar haklılığını göstermiştir1. İmam Cafer aktif anlamda siyasi faaliyetlerin ne kadar dışında kalmışsa ilmî çalışmaların o kadar içinde olmuş, Medine’de geniş ders halkaları oluşturmuş, binlerce öğrenci yetiştirmiş, zikredilen ilimlerle ilgili sayıları yüzleri bulan risale ve kitap telif etmiştir. Kabri Medine’de Bakî mezarlığındadır2.

Müsnesna bir şahsiyet

Ehl-i sünnet alimleri tarafından kaleme alınan bütün biyografi kitaplarında Cafer-i Sâdık ilmi, takvası, fazileti ile öne çıkan müstesna şahsiyetlerden biri olarak zikrolunmuştur. Onun -Şia’nın aksine-, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer hakkında daima olumlu kanaat izhar ettiği ifade olunmuştur3. Öte yandan tasavvufî çevrelerde özel bir ilgiye mazhar olan Cafer-i Sâdık’a bütün tarikatlar silsilelerinde yer vermiştir. 

Risale-i Nur’da, Cafer-i Sâdık’la ilgili olarak -tarayabildiğimiz kadarıyla- bereketle ilgili bir mucizeye dair hadisin râvisi olarak zikredilmesinden başka4, başlıca dört atıf göze çarpmaktadır: Bunlardan biri, Resul-i Ekrem’in (asm) küçüklüklerinde Hz. Hasan ve Hüseyin’e gösterdiği “azim şefkat”in onun nübüvvet vazifesiyle irtibatının gösterildiği yerdeki şu iktibastır: “…Hem Hazret-i Hüseyin’e karşı gösterdikleri fevkalâde ehemmiyet ve şefkat, Hazret-i Hüseyin’in (r.a.) silsile-i nûrânîyesinden gelen Zeynelâbidin, Cafer-i Sâdık gibi eimme-i âlişan ve hakikî verese-i Nebeviye gibi çok mehdîmisal zevât-ı nûrânîyenin namına ve din-i İslâm ve vazife-i risalet hesabına boynunu öpmüş, kemâl-i şefkat ve ehemmiyetini göstermiştir”5. İkincisi, “İslamî hilafetin niçin Ehl-i Beyt’te takarrur etmediği” şeklindeki soruya verilen cevaptaki şu iktibastır: “İşte, bak: Hazret-i Hasan’ın neslinden gelen aktablar, hususan Aktâb-ı Erbaa ve bilhassa Gavs-ı Âzam olan Şeyh Abdülkadir-i Geylânî ve Hazret-i Hüseyin’in neslinden gelen imamlar, hususan Zeynelâbidin ve Cafer-i Sâdık ki, her biri birer mânevî mehdî hükmüne geçmiş, mânevî zulmü ve zulümatı dağıtıp envâr-ı Kur’âniyeyi ve hakaik-ı imaniyeyi neşretmişler, cedd-i emcedlerinin birer vârisi olduklarını göstermişler”6. Üçüncüsü, ümmetin Âl-i Muhammed’e (Ehl-i Beyt) yaptığı duaların makbuliyetinin söz konusu edildiği yerdeki şu ifadelerdir: “Üç yüz elli milyon içinde, âl-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâmdan yalnız iki zâtın, yani Hasan (r.a.) ve Hüseyin’in (r.a.) neslinden gelen evliya ekser-i mutlak hakikat mesleklerinin ve tarikatlarının pîrleri ve mürşidleri onlar olmaları ‘ulemâü ümmetî ke enbiyâi benî İsrail’ hadisinin mazharları olduklarıdır. Başta Câfer-i Sâdık (r.a.) ve Gavs-ı Azam (r.a.) ve Şah-ı Nakşibend (r.a.) olarak herbiri, ümmetin bir kısm-ı âzamını tarik-ı hakikate ve hakikat-i İslâmiyete irşad edenler, bu âl hakkındaki duanın makbuliyetinin meyveleridirler”7. Son iktibas ise ebced hesabının makbuliyeti temellendirilirken ifade olunan şu cümlelerdir: “Câfer-i Sâdık Radıyallahu Anh ve Muhyiddin-i Arabî (r.a.) gibi esrar-ı gaybiye ile uğraşan zatlar ve esrar-ı hurûf ilmine çalışanlar, bu hesab-ı ebcedîyi gaybî bir düstur ve bir anahtar kabul etmişler”8.

MANEVİ MEHDİ HÜKMÜNDE

 Görüldüğü gibi Cafer-i Sâdık Risale-i Nur’da, Resul-i Ekrem’in (asm) torunu Hz. Hüseyin’in soyundan gelen, ümmetin Âl-i Muhammed hakkında duasına mazhar olduğu için insanları “tarik-ı hakka ve hakikat-i İslamiyeye irşad eden”, Peygamber’in hakiki vereselerinden olan, manevi mehdî hükmündeki nûrânî zatlardan biri, ilm-i cifr gibi sırrî ilimlerle uğraşmış şahsiyet olarak anılmaktadır. Onun hayatını ve Risale-i Nurdaki atıfları dikkate alarak kısaca şu çağrışımlara işaret olunabilir. a) Manevi mehdîlik. Çok sayıda hadis-i şerifte ahir zamanda gelip -Allah’ın inayeti ile- insanları Hakka irşad edeceği ve yer yüzünde adaleti temin edeceği belirtilen mehdî’ye9 genel anlamda “mehdî” veya “büyük mehdî” (mehdî-i a’zam) denirse, kendi zamanlarında benzer vazifeleri yapmaya muvaffak kılınan şahsiyetleri de “manevi mehdî” olarak anmak mümkündür. Bu anlamda Cafer-i Sâdık’ın manevi mehdî hükmünde olduğu aşikardır. Çünkü karmaşık siyasi ve dinî dalgalanmaların yoğunlaştığı dönemde yaşayan biri olarak İmam Sâdık tam da “mehdevî” bir vazife görmüştür. İlhâdî anlayışa sahip kişi ve çevrelere Kur’an’ın yaklaşımına uygun şekilde tevhid hakikatini ispat eden çalışmalar yapan Cafer-i Sâdık, başta ulûhiyet, kader, halk-ı Kur’an olmak üzere temel konularda aşırı anlayışa mensup fırkalarla (gulât) fikrî planda mücadele etmiş10, bu amaçla vahyî ve nebevî mesajı özgünlüğüne uygun olarak savunup temellendirmiş, çok sayıda öğrenci yetiştirmiş ve kalıcı önemli eserler yazmıştır. Bu açıdan Bediüzzaman’a baktığımızda onun da -bu yazının konusu mehdîlik olmadığı için uzaktan bir cümle ile işarette bulunmak gerekirse- dinsizliğin kuvvet bulan bütün cereyanlarına karşı hem Risale-i Nur’un telifi, hem tesis edilen Risale-i Nur şahs-ı manevisi ile “siyaset, diyanet, hilafet ve cihad-ı manevi” gibi temel alanlarda benzer vazifeyi gerçekleştirdiği müşahede edilmektedir. b) Siyaset ve din.

Cafer-i Sâdık tıpkı dedesi Zeynelabidin gibi iman ve Kur’an hakikatlerine hizmet stratejisini risklerle dolu siyasi arenada yürütmeyi uygun bulmamış, dahası bu alanda hizmet etmek isteyen başta amcası İmam-ı Zeyd ve oğlu Yahya olmak üzere Ehl-i Beyt hanedanlarını ikaz etmiş, bunun yerine ilmî çalışmalara yoğunlaşarak, eserler kaleme almak suretiyle “zulümâtı dağıtıp envâr-ı Kur’aniye”yi neşretmiştir. Bu bağlamda Bediüzzaman da Yeni Said dönemiyle birlikte, -Kur’an ve Sünnetin siyasi hayatla ilgili temel prensiplerine dikkat çekmiş olmakla beraber-, aktif siyasi faaliyetlerin dışında kalmış, bütün mesaisi “hakaik-ı imaniye ve Kur’aniyeye hizmet”e teksif etmiş, bu suretle milyonların imanının kurtulmasına ve güçlenmesine hizmet etmiş ve etmeye devam etmektedir. Müellifin ifadesiyle, Risale-i Nur “yalnız cüz’î bir tahribatı, bir küçük haneyi değil, belki küllî bir tahribatı ve İslamiyet’i içine alan dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir etmiş ve etmeyi sürdürmektedir11. c) Sırrî ilimler. Cafer-i Sâdık kimya, tıp, astronomi gibi alanlarda keşif yapacak ve eserler verecek kadar ileri merhaleye ulaştığı gibi ilm-i cifr ve ebced gibi sırrî ilimlerle de meşgul olmuş, halen kütüphanelerde nüshaları bulunan kitaplar kaleme almıştır12. Böylece İmam Cafer birçok sırrın anahtarı hükmünde olan ilm-i hurûfla uğraştığı gibi bu ilmin önem ve meşruluğuna imza basmıştır13.

Bu çerçevede Risale-i Nur’a baktığımızda, Bediüzzaman’ın da “asr-ı hazır fenleri” tahsil ettiği, ayrıca birtakım ilahî esrara ulaşmada ilm-i cifri kullandığı görülmektedir. Ancak şu altı çizilerek belirtilmelidir ki Risale-i Nur, bu ilimleri Kur’an’ın aslî maksatları olan tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet-ibadet konularını ispat ederken değil, Risale-i Nur’un manevi konumunu ifade ve bazı ahir zaman ahvaline işaret gibi konularda gündeme getirmiş, böylece ilm-i zâhir ile ilm-i bâtını birleştirerek bu noktada da Cafer-i Sâdık’ın çizgisini takip ettiğini göstermiştir. d) Ümmetin Âl-i Muhammed hakkındaki duası. Allah’ın ve meleklerin Nebi’ye (asm) salât ettikleri, müminlerin de ona salat ü selam etmeleriyle ilgili ayet (Ahzâb 33/56) çerçevesinde, ümmetin kısm-ı azamı Resulullah’ın öğrettiği şekilde (salli ve bârik duaları)14 ona ve Âline yani Ehl-i Beyt’ine dua etmiş ve etmektedir. Âl-i Beyt mensupları bu duaya doğrudan mazhar olmakla beraber onların soyundan gelen kimselerin de -liyakat çabası içinde olmak şartıyla- o duadan hisselerinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Cafer-i Sâdık, -Bediüzzaman’ın ifadesiyle- aynı zamanda bu duanın makbuliyetinin meyvesidir. Bu açıdan bakıldığında, hatıralarda yer alan kayıtlarda ve yapılan araştırmalarda ortaya konulduğu üzere Bediüzzaman’ın da hem anne, hem baba tarafından seyyid olup Peygamber (asm) soyundan geldiği öğrenilmektedir15. Dolayısıyla diğer ileri gelen seyyidler gibi onun da bu duaya mazhariyetini düşünmek yanlış değildir. Esasen onun bütün hayatını Resulullah’la (asm) gönderilen ilahî hakikatlerin anlaşılmasına ve yaşanmasına tahsis etmesi manen Resulullah’a yakınlığını açık bir şekilde göstermektedir.

İmanlarını kurtarıyor

Yazıyı Bediüzzzaman’ın Cafer-i Sâdık başta olmak üzere bütün “mehdî misâl zevât-ı nurâni” gibi insanların imanlarını kurtarmaya koştuğunu ifade eden, bizlere de böyle bir hizmete destek olma konusunda zımnî, fakat güçlü çağrı niteliği taşıyan şu cümleleriyle bitirelim: “…Bana, `Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi?16”

DİPNOT

1 Bk. Yunus Emre Gördük, “İmam Cafer es-Sâdık’ın Siyasete ve Ehl-i Beyt’in İsyan Hareketlerine Karşı Tutumu”, Balıkesir Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, I (2015), s. 7-36.

2 Cafer-i Sâdık’ın hayatı için birçok müstakil çalışmadan birisi olarak bk. Abdülhalîm el-Cündî, el-İmâm Cafer es-Sâdık (Kahire ts. Dârü’l-meârif); muhtasar bilgi için bk. Mustafa Öz, “Cafer es-Sâdık”, Diyanet İslam Ansiklopedisi, VII, 1-3.

3 Muhammed b. Ahmed ez-Zehebî, Siyerü a’lâmi’n-nübelâ (nşr. Hüseyin el-Esed), Beyrut 1402, VI, 258.

4 Mektubat (İstanbul 2020, Yeni Asya Neşriyat [YAN], s. 112.

5 Lem’alar (İstanbul 2020, YAN), s. 22.

6 Mektubat, s. 96.

7 Şualar (İstanbul 2020, YAN), s. 85.

8 Şualar, s. 613.

9 Mehdîlik hakkında kütüb-i sitteden Ebû Davud’un Sünen’inde müstakil bir ana bölüm vardır. Bk. Ebû Davud, “Mehdî”, hadis no: 4279-4290.

10 Ebû Abdillah künyesi ile anılan Cafer-i Sâdık’ın bu konularla ilgili görüşleri için mesela bk. Muhammed b. Yakûb el-Küleynî, el-Usûl mine’l-Kâfî (Beyrut 1426/2005), I, 55 vd.; 68 vd.; 112 vd.; Muhsin el-Emin, A’yânü’ş-Şia (Beyrut [Dârü’t-târüf] ts.), I, 660 vd.

11 Kastamonu Lahikası, Mektup no: 22. 

12 Cafer-i Sâdık’in eserlerine tahsis edilen bir makalede, her ne kadar müellif bu eserlerin sıhhati konusunda olumsuz kanaat izhar etmişse de “Cafer es-Sâdık’a nisbet edilen astroloji, fal, kimya, cefr/cifr il ilgili eserler” başlığı altında onun on dört eserine yer vermiş ve bu eserlerin bulunduğu kütüphaneleri göstermiştir: Mehmet Atalan, “Cafer es-Sâdık’ın Eserleri”, Dinî Araştırmalar, yıl: 2001, cilt: 4, sy. 11, s. 121-127.

13 Ebced ve ilm-i cifrin kaynağı, meşruluğu, eserlerinde bu ilme yer veren Ehl-i sünnet alimleri, bu ilim kullanılarak ayetlerden çıkarılan bazı sırlar hakkında bk. Niyazi Beki, “Ebced Hesabı”, www.rinap.uskudar.edu.tr (Erişim tarihi 06. 08. 2023).

14 Buharî, “Daavât”, 33; Müslim, “Salât”, 66.

15 Mesela bk. Abdülbakî Çimiç, “Bediüzzaman Seyyid midir?”, Yeni Asya, 11 Şubat 2019.

16 Tarihçe-i Hayat (İstanbul 2020, YAY), s. 525.

Okunma Sayısı: 8773
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ahmet Cemil Çökren

    13.8.2023 15:15:06

    Allah razı olsun

  • İlyas Üzüm

    13.8.2023 10:33:05

    Yazının sonlarına doğru “c” maddesinde yer alan bir cümle değerli Ali Demir’in yerinde notu çerçevesinde şöyle tashih edilmiştir: “Ancak şu altı çizilerek belirtilmelidir ki, Risale-İ Nur bu ilimlerin Kur’an’ın i’cazi yönüne delalet ettiğini beyanla beraber, genelde, Kur’an’ın asli maksatları olan tevhid, nübüvvet, haşir ve adalet-ibadet konularını ispat ederken değil, Risale-i Nur’un manevi konumu ve ahir zaman ahvaline işaret gibi konularda gündeme getirmiş...” Ali Demir’e tekrar teşekkür ediyorum.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı