Dünyanın bir çok ülkesinde seller ve yangınlar devam ediyor. “Dünya maddî buhranlar geçiriyor” demek doğru olur sanırım. Bu felâketler insanlara ve diğer canlılara musallat oluyor.
Cenab-ı Hak, bazı Peygamberlerin ümmetlerine de musîbet verdi.
Nuh Peygamber zamanında gelen sel felâketi, Allah’ın dinine ve peygamberine inanmayan insanların başına geldi.
Sûre-i Rahmanda otuz bir defa geçen “Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz?” ikazına karşı, insanlar nimetlerin kıymetini bilmedi ve felâketlere düçar oldular.
İki yıla yakın devam eden pandemi felâketi insanları kasıp kavurmaya devam ediyor. Bir değil milyonlarca insanın vefatı ile gündemimize girdi. Dünya genelinde yaşanan yangınlar ve felâketler ise devam ediyor. Özellikle ülkemizde yaşanan son felâketler de, bizlere önemli dersler vermektedir.
Orman yangınları dağlarımızı mahvetti. Bunda, insan olarak ve ehl-i iman olarak bizim kabahatlerimiz olduğu gibi, bizi idare edenlerin de elbette büyük kabahatleri vardır.
Ehl-i imanın gayret ve himmetlerine yapılan maddî ve manevî engeller gayretullaha dokundu. Nur hizmetleri mağdur duruma sokuldu. Yüzlerce masum insan işinden oldu.
Bu haksız muameleye maruz kalanların arşa yükselen ahları, hatıra gelmeyen musîbetlerin sel gibi üzerimize akmasına vesile oldu. İhtilâl dönemlerin de bile kesilmeyen gazetemizin resmî ilân hakkı ve basın kartları kasti bir şekilde verilmedi.
Risaleleri basmaya başlayan Diyanet, bu hayırlı faaliyeti bir anda kesti. “Bu Anadolu’ya aynı rahmet olan” Nurlar adeta yokluğa mahkûm edilmeye çalışıldı.
“Risale-i Nur’a ilişmesinler, akıllarını başlarına alsınlar” ikazına kulak tıkayanlar, musîbetlerin sel gibi akmasına vesile oldular.
Ama “musîbet, mükâfatın mukaddemesidir” müjdesine vesile olmasını diliyorum. Bu musîbetlerde vefat edenlere rahmetler, hayatta kalanlara sabır niyaz ediyorum. Rabbimizin de güzel günler göstermesini, üzerimizden kara bulutları kaldırmasını niyaz ediyorum.