Risale-i Nur okuyanları, Risale-i Nur Cemaati mensupları olarak bizim vazifemiz nedir? Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife olana imanımızı kurtarmak ve başkalarının imanlarının kurtulmasına samimiyetle, fedakârane çalışmaktır.
Bizi bu vazifelerimizden ne alıkoyar? En evvelâ benlik/enaniyet ve gurur… Başkalarını beğenmemek ve en çok kendini, kendi yaptığı işleri beğenen, benden başkası bu işleri yapamaz diyen adam benliğin/gururun dâmına/tuzağına düşmüş demektir. Ve bu adamdan da hizmet değil hezimet tezahür eder, çıkar ve zararlıdır.
Bu asrın zındıka komitesinin, dalâlet ve sefahat fırkalarının birinci silâhı; ehl-i hizmeti, Nur Talebelerini bu kendini beğenen, hodfüruşluk damarından avlamak ve hizmetini zarar verdirerek iptal ettirmektir.
Bu zamanda bizlere ne lâzım? Tevazu, mahviyet, alçak gönüllülük, enaniyeti ve gururu terk etmek… Hizmette “ben, ben” diye “benden başkası yapmaz” diye öne çıkmamak… Yaptığın, muvaffak olduğun işleri sahiplenmemek ve başkalarının takdir etmesini, görmesini, bilmesini beklemektir…
Daima kusurlarımız kendimiz tarafından görülse, anlaşılsa problem olmaz, tartışılacak mesele kalmaz… Daima otokontrolde olmamız elzemdir… Nefsimizin ayıbını, kusurunu görmediğimiz, göremediğimiz halde başkalarının ayıplarını, kusurlarını sayıp dökmek, gıybet etmek Nurları tanıyan insanlar için ancak abesle iştigaldir…
Evet, bu zamanda ubudiyet, ihlâs, sadâkat ve tesanütte muvaffak olarak; bu ağır şerait içerisinde kahramancasına imanını, hizmet-i imaniyesini, uhuvvetini ve şevkini, ümidini muhafaza etmek kolay değildir… Ama yaptığımız hizmetin, ettiğimiz ubudiyetin takdiri ancak ve ancak hakikî manada Cenâb-ı Hak tarafından olacağına göre kendimizi boşuna yorarak zarardide olmayalım…
Vazifemiz hizmettir diyelim… Başkalarının tenkisinin bize hiçbir şey kazandırmayacağını, hizmetimize zarar vereceğini bilelim ve kudsî hizmetimizde hız kesmeden devam edelim.