Kur’ân, iman dâvâsının hadimleri İslâmiyete hizmet ve İ’lâ-yı Kelimetullah yolundayız, bizler bu işin hizmetkârlarıyız ve “bizler” olarak bu işlerde başarılı oluruz diyebilmelidirler.
Bunu fiiliyatlarıyla, hal ve etvarlarıyla, yaptıkları işlerle gösterebilmelidirler.
Esasında herkes iyi bilmelidir ki, İslâmiyet, Kur’ân, iman ve bu yolda hizmetkârlıkta kimse bir şeyler veremez, vermemiştir de ve yükseltemez, yükselemez. Belki her kim ki İslâmiyet, Kur’ân, iman dâvâsında bulunmaya, çalışmaya, koşmaya, koşuşturmaya aday olmuş ve bu işlerde hasbelkader çalışmaya çalışmış ise; o şereflenmiş, terakki etmiş, yükselmiş, yükseltilmiş ve İ’la-yı Kelimetullah’ın âli bir neferi belki mareşalı olmuştur.
Yapılacak işlerde hedefler, gayeler, amaçlar, neticeler ve meyveler önemli olduğu kadar; bu işleri yapabilecek şahısların aşkları, şevkleri, ümitleri, gayretleri, çalışmaları ve ruh halleri de çok çok önemlidir.
Ruh hali deyince, gerçekten de yapılan işin bir ruhu, yapanların da bu ruha mukabil bir ruhu olmalıdır.
Dünyanın fani neferatı, geçici, aciz, zaif ve nakıs muhipleri dünya işlerine nasıl bir “ruhla” sarıldıklarını ve muvaffakiyet yolunda nasıl yükseldiklerini kendileri daima zikrederler. Çünkü gayretkeş ruhları onların matiyyeleri olmuştur.
Ebedi âlemin işlerine ve ebede namzet/aday olan Kur’ân, iman ve İslâmiyet hizmetkârlarının en önemli yapacakları iş ubudiyettir, bu yolda ibadet-i taata muvaffak olabilmektir.
“İbadetin ruhu ise ihlâstır…” Ne olursa olsun insan Kur’ân, iman ve İslâmiyet yolunda atacağı adımlarda yapacağı işlerde daima şevk, ümit ve aşkı ayakta tutacak; Allah yolunda Allah’ın rızasını kazanmak ve devam ettirebilmek yolunda her zaman canlı, gayretli, çalışkan ve şevkengiz bir “ruh hali” için daima ve daima ihlâslı olmalıdır. İhlâsı her yaptığı ibadet ve Kur’ân hizmetinde bir “ruh” olarak görmeli ve kabul etmelidir. Yoksa ruhsuz bir cesetten farkı kalmaz.