5 Mart 1325 (18 Mart 1909),
Volkan, Sayı: 77.
Şeriat-ı Garra, kelâm-ı ezelîden geldiğinden, ebede gidecektir. Nefs-i emmarenin istibdad-ı rezilesinden selâmetimiz İslâmiyet’e istinadladır, o hablü’l-metîne temessükledir. Ve haklı hürriyetten hakkıyla istifade etmek, imandan istimdadladır. Zira Sâni-i Âlem’e hakkıyla abd ve hizmetkâr olanın, halka ubudiyete tenezzül etmemesi gerektir.
Herkes kendi âleminde bir kumandan olduğundan, âlem-i asgarında cihad-ı ekber ile mükelleftir. Ve ahlâk-ı Ahmediye ile tahallûk ve sünnet-i Nebeviyeyi ihya ile muvazzaftır.
Ey evliya-i umur! Tevfik isterseniz kavânîn-i âdetullaha tevfik-i hareket ediniz. Yoksa tevfiksizlikle cevab-ı red alacaksınız. Zira maruf umum enbiyanın memalik-i İslâmiye ve Osmaniyeden zuhuru kader-i İlâhiyenin bir işaret ve remzidir ki bu memleket insanlarının makine-i tekemmülâtının buharı diyanettir. Ve bu Asya ve Afrika tarlasının ve Rumeli bostanının çiçekleri, ziya-i İslâmiyet’le neşv ü nema bulacaktır.
Dünya için din feda olunmaz. Gebermiş istibdadı muhafaza için vaktiyle mesâil-i Şeriat rüşvet verilirdi. Dinin meseleleri terk ve feda edilmesinden, zarardan başka ne faydası görüldü? Milletin kalp hastalığı zaaf-ı diyanettir; bunu takviye ile sıhhat bulabilir.
Bizim cemaatimizin meşrebi muhabbete muhabbet ve husumete husûmettir; yani beyne’l-İslâm muhabbete imdat ve husûmet askerini bozmaktır. Mesleğimiz ise ahlâk-ı Ahmediye (asm) ile tahallûk ve sünnet-i Peygamberîyi ihya etmektir. Ve rehberimiz, Şeriat-ı Garra ve kılıcımız da berâhin-i kàtıa ve maksadımız i’lâ-yı kelimetullahtır.
Cemaatimize her bir mü’min manen müntesiptir. Sureten intisap ise sünnet-i Nebeviyeyi kendi âleminde ihyaya azm-i kat’î iledir. En evvel mürşid-i umumî olan ulema ve meşayih ve talebeyi Şeriat namına ittihada davet ederiz.
İhtar-ı Mahsus: Gazeteci denilen huteba-i umumî, iki kıyas-ı fasid ile milleti bataklığa düşürtmüştür:
Birincisi, vilâyatı İstanbul’a kıyas ederek. Hâlbuki, elifbayı okumayan çocuklara felsefe dersi verilse sathî olur.
İkincisi, İstanbul’u Avrupa’ya kıyas etmişler. Hâlbuki, bir erkek, kadının kametinden istihsan ettiği libası giyinse maskara ve rezil olur. [....]
Yaşasın Şeriat-ı Garra!
Said Nursî
Eski Said Dönemi Eserleri, Makalat, s. 49
LÛGATÇE:
ahlâk-ı Ahmediye: Hz. Muhammed’in (asm) ahlâkı.
âlem-i asgar: En küçük âlem.
berâhin-i kàtıa: Kesin deliller.
bostan: Bahçe.
cihad-ı ekber: En büyük cihad.
derc: Yerleştirme, koyma.
enbiya: Peygamberler.
evliya-i umur: İş başındaki yetkili ve sorumlu kimseler.
hablü’l-metîn: Sağlam ip.
i’lâ-yı kelimetullah: Allah’ın ismini, dinini yüceltmek, yaymak.
istibdad-ı rezile: Rezil olan istibdat, baskı.
istibdat: Baskı, baskıcı yönetim, kendi başına ve hiçbir nizama ve kanuna bağlı olmadan yönetme, keyfî idare sistemi.
istihsan: Güzel bulma, beğenme.
istimdad: Yardım isteme.
kavânîn-i âdetullah: Âdetullah kanunları, kâinatta işleyen İlâhî kanunlar.
kelâm-ı ezelî: Ezelî söz, varlığının başlangıcı olmayıp ezelden beri var olan Allah’ın sözü.
kıyas-ı fasid: Yanlış kıyas.
makine-i tekemmülât: İlerleme ve gelişme makinesi, sistemi.
maruf: Bilinen, tanınan.
memalik-i İslâmiye ve Osmaniye: İslâm ve Osmanlı memleketleri, ülkeleri.
mesâil-i Şeriat: Şeriatın meseleleri, İslâm kanunlarının konuları.
meşreb: Hareket ve anlayış tarzı.
muvazzaf: Vazifeli, görevli.
nefs-i emmare: İnsana kötü ve günah işlerin yapılmasını emreden nefis.
neşv ü nema: Yayılıp genişleme, büyüyüp gelişme.
remiz: İşaret, gizli ve kapalı bir surette ifade etme.
Sâni-i Âlem: Âlemi san’atla yaratan Allah.
Şeriat-ı Garra: Parlak Şeriat.
tahallûk: ahlâklanma.
temessük: Yapışma, sarılma.
tevfik: Allah’ın yardımı; muvaffakiyet, başarı.
tevfik-i hareket: Uygun hareket etme.
ubudiyet: Kulluk.
zeyil: Ek.
ziya-i İslâmiyet: İslâmiyet ışığı.