Mühim Bir Mesele
Ene’nin iki vechi vardır. Bir vechini nübüvvet almıştır, bir vechini de felsefe almıştır.
• Birinci vecih, ubudiyet-i mahzaya menşedir. Mahiyeti harfiye olup, müstakil değildir; vücudu tebeî olup, aslî değildir; mâlikiyeti vehmî olup, hakikî değildir. Vazifesi, Hâlık’ın sıfâtını fehmetmek için bir mizan ve bir mikyas olmaktır.
Enbiya aleyhimüsselâm, enaniyetin bu vechine bakmakla, mülkü tamamen Allah’a teslim ederek, ne mülkünde, ne rububiyetinde, ne ulûhiyetinde şeriki olmadığına hükmetmişlerdir.
Enenin bu vechinden, Cenab-ı Hak, şecere-i tûbâ-i ubudiyeti inbat edip; dal ve budakları, kâinat bahçesinde enbiya, evliya, sıddıkîn gibi mübarek semereleri vermiştir.
• İkinci vechi alan felsefe, enenin vücudunu aslî ve kendisini müstakil ve mâlik-i hakikî olduğunu zu’m etmişlerdir. Vazifesi de, yalnız hubb-u zatıyla tekemmül-ü hayattır.
Enenin bu siyah yüzünden, envâen şirkler, dalâletler çıkmıştır. Ezcümle, kuvve-i behimiye dalında sanemler doğmuşlardır. Kuvve-i gadabiye gusnundan firavunlar, nemrutlar çıkmıştır. Kuvve-i akliyeden dehriyyun, maddiyyun felâsife çıkmışlardır ki, Vâcibü’l-Vücud’a bir mahlûk-u vâhidi verir, bâkî kalan mülkünü gayre taksim ederler.
Hülâsa: Ene, haddizatında bir hava, bir buhar gibi iken, verilen ehemmiyete göre mayi haline gelir, sonra ülfetle kalınlaşır, sonra gaflet ve isyan ile öyle kalınlaşır ki, sahibini yutar. Halkı, esbabı da kendisine kıyas ederek, Hâlık’ın evâmirine mübarezeye başlar. Küçük âlemde –yani insanda– ene, büyük insanda –yani kâinatta– tabiata benziyor. İkisi de tağutlardandır.
İ’lem Eyyühe’l-Aziz!
Hayrat ve hasenâtın hayatı niyet iledir, fesadı da ucb, riya ve gösteriş iledir. Ve fıtrî olarak vicdanda şuurla bizzat hissedilen vicdaniyatın esası, ikinci bir şuur ve niyet ile inkıta bulur.
Nasıl ki amellerin hayatı niyet iledir; onun gibi, niyet bir cihetle fıtrî ahvalin ölümüdür. Meselâ, tevazua niyet, onu ifsad eder; tekebbüre niyet onu izale eder; feraha niyet, onu uçurur; gam ve kedere niyet, onu tahfif eder ve hakeza, kıyas et.
Mesnevî-i Nuriye, Şemme, s. 219
LÛGATÇE:
dehriyyun: Bu âlemin ezelî ve ebedî olduğunu kabul edip ahirete inanmayanlar; Dehriye fırkası mensupları.
enaniyet: Benlik.
enbiya: Peygamberler.
ene: Ben, benlik.
esbab: Sebepler, vasıtalar.
evâmir: Emirler; işler.
fehmetmek: Anlamak.
gusun: Dal, budak.
halk: Yaratılmışlar.
harfiye: Tek başına bir anlamı olmayan şey.
hubb-u zat: Kendini sevme.
inbat: Bitirme, büyütme.
kuvve-i akliye: Akıl duygusu, akıl hasleti.
kuvve-i behimiye: Hayvânî hisler, hayvanca duygular.
mahlûk-u vâhid: Tek bir varlık.
mâlikiyet: Sahiplik, sahip olma.
mâlik-i hakikî: Her şeyin hakikî sahibi ve mâliki.
rububiyet: Rablık, terbiye edicilik.
semere: Meyve, güzel netice.
sıddıkîn: Sadık kullar.
şecere-i tûbâ-i ubudiyet: Kulluğun tûbâ ağacı; kulluğun nurânî silsilesi.
tebeî: Kasdî olmayan, ikincil olarak başkasının vücudu ile devam eden.
tekemmül-ü hayat: Hayatı geliştirmek.
ubudiyet-i mahza: Tam bir kulluk.
ulûhiyet: İlâhlık.
vehmî: Gerçekte olmayıp, hayal ve zan ile var kabul edilen.
zu’m etmek: (Yanlış ve bâtıl bir şekilde) Sanmak, zannetmek.