Ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış; a’lâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık.
(Dünden devam)
Evet, hakikat-i hâlde, âyât-ı beyyinatın beyanıyla sabit olan: Bütün mevcudat, her birisi birer mahsus tesbih ve birer hususî ibadet, birer has secde ettikleri gibi; bütün kâinattan dergâh-ı İlâhiyeye giden, bir duadır.
Ya istidad lisanıyladır; bütün nebatatın duaları gibi ki, her biri lisan-ı istidadıyla Feyyaz-ı Mutlak’tan bir suret talep ediyorlar ve esmasına bir mazhariyet-i münkeşife istiyorlar.
Veya ihtiyac-ı fıtrî lisanıyladır; bütün zîhayatın, iktidarları dahilinde olmayan hâcât-ı zaruriyeleri için dualarıdır ki, her birisi o ihtiyac-ı fıtrî lisanıyla Cevad-ı Mutlak’tan idame-i hayatları için bir nevi rızık hükmünde bazı metalibi istiyorlar.
Veya lisan-ı ıztırarıyla bir duadır ki, muztar kalan her bir zîruh, kat’î bir iltica ile dua eder, bir hamî-i meçhulüne iltica eder, belki Rabb-i Rahîm’ine teveccüh eder.
Bu üç nevi dua bir mâni olmazsa daima makbuldür.
Dördüncü nevi ki, en meşhurudur, bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır: Biri fiilî ve hâlî, diğeri kalbî ve kàlîdir.
Meselâ, esbaba teşebbüs, bir dua-i fiilîdir. Esbabın içtimaı, müsebbebi icad etmek için değil, belki lisan-ı hâl ile müsebbebi Cenab-ı Hak’tan istemek için bir vaziyet-i marziye almaktır. Hatta çift sürmek, hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi dua-i fiilî, Cevad-ı Mutlak’ın isim ve ünvanına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır.
İkinci kısım, lisan ile, kalp ile dua etmektir; eli yetişmediği bir kısım metalibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi şudur ki: Dua eden adam anlar ki, birisi var; onun hâtırât-ı kalbini işitir, her şeye eli yetişir, her bir arzusunu yerine getirebilir, aczine merhamet eder, fakrına meded eder.
İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Dua gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış; a’lâ-yı illiyyîn-i insaniyete çık. Bir sultan gibi, bütün kâinatın dualarını kendi duan içine al, bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi ”İyyâke nestaîn” [Ancak Senden yardım isteriz. (Fatiha Suresi: 5.)] de, kâinatın güzel bir takvimi ol.
Sözler, Yirmi Üçüncü Söz, s. 354-355
LÛGATÇE:
abd-i küllî: bütün yaratılmışların ibadetlerini kendi şahsında temsil edebilen kul.
âlây-ı illiyyin-i insaniyet: insanlığın en yüksek derecesi.
âyât-ı beyyinat: apaçık ayetler.
Cevad-ı Mutlak: sonsuz cömertlik ve iyilik sahibi Allah.
esbab: sebepler, vasıtalar.
Feyyaz-ı Mutlak: istekleri kabul edip veren, feyz ve bereket veren Allah.
hâcât-ı zaruriye: zorunlu ihtiyaçlar.
hâmî-i meçhul: bilinmeyen koruyucu.
ihtiyac-ı fıtrî: yaratılışın gereği olan ihtiyaç.
kàlî: sözlü dil ile.
lisan-ı ıztırar: çaresizlik ve mecburiyet dili.
lisan-ı istidat: kabiliyet dili.
mazhariyet-i münkeşife: açılmış, açığa çıkmış bir şekilde kendinde gösterme.
medar: sebep, vesile.
müsebbeb: sonuç, netice.
vaziyet-i marziye: razı olunacak hâl.
zîhayat: hayat sahibi, canlı.