İkincisi: Avrupa’nın ejderhaları (büyük devletleri) her ne vakit şu devlet-i İslâmiyeye bir tokat vurmuşlarsa, üç yüz elli milyon İslâm’ı ağlatmış ve inletmiş. Ve o müstemlekât sahipleri, onları inletmemek ve sızlatmamak için elini çekmiş, elini kaldırırken indirmiş. Şu hiçbir cihette istisgar edilmeyecek manevî ve daimî bir kuvvetü’z-zahr yerine hangi kuvvet ikame edilebilir, gösterilsin. Evet, o azîm manevî kuvvetü’z-zahrı menfî milliyet ile ve istiğnakârâne hamiyet ile gücendirmemeli.
Yedinci Mesele
Menfî milliyette fazla hamiyetperverlik gösterenlere deriz ki:
Eğer şu milleti ciddî severseniz, onlara şefkat ederseniz, öyle bir hamiyet taşıyınız ki onların ekserîsine şefkat sayılsın. Yoksa, ekserîsine merhametsizcesine bir tarzda, şefkate muhtaç olmayan bir kısm-ı kalîlin muvakkat, gafletkârâne hayat-ı içtimaiyelerine hizmet ise, hamiyet değildir. Çünkü menfî unsuriyet fikriyle yapılacak hamiyetkârlığın, milletin sekizden ikisine muvakkat fâidesi dokunabilir; lâyık olmadıkları o hamiyetin şefkatine mazhar olurlar. O sekizden altısı ya ihtiyardır, ya hastadır, ya musibetzededir, ya çocuktur, ya çok zayıftır, ya pek ciddî olarak ahireti düşünür müttakîdirler ki bunlar hayat-ı dünyeviyeden ziyade, müteveccih oldukları hayat-ı berzahiyeye ve uhreviyeye karşı bir nur, bir teselli, bir şefkat isterler ve hamiyetkâr mübarek ellere muhtaçtırlar. Bunların ışıklarını söndürmeye ve tesellilerini kırmaya hangi hamiyet müsaade eder? Heyhat! Nerede millete şefkat, nerede millet yolunda fedakârlık?
Rahmet-i İlâhiyeden ümit kesilmez. Çünkü Cenab-ı Hak, bin seneden beri Kur’ân’ın hizmetinde istihdam ettiği ve ona bayraktar tayin ettiği bu vatandaşların muhteşem ordusunu ve muazzam cemaatini, muvakkat arızalarla inşaallah perişan etmez. Yine o nuru ışıklandırır ve vazifesini idame ettirir.
Mektubat, Y.A.N.-2023, s. 381
LÛGATÇE:
hamiyet: millet, bayrak, vatan gibi değerleri koruma duygusu ve gayreti.
hayat-ı berzahiye ve uhreviye: öldükten sonra kıyamete kadar yaşanacak olan kabir hayatı ve sonrasındaki sonsuza kadar devam edecek olan ahiret hayatı.
istiğnakârâne: ihtiyaç duymaksızın.
istisgar etmek: küçümsemek, küçük görmek.
kısm-ı kalîl: azınlıkta olan kısım.
kuvvetü’z-zahr: yardımcı kuvvet, yedek kuvvet.
menfî milliyet: ırkçılık manasında, kendi milletini diğer milletlerden üstün görmek.
muvakkat: geçici.
müstemlekât: müstemlekeler, sömürgeler, işgal edilerek zorla sahip olunmuş memleketler.
müttakî: Allah’tan korkan, günah ve haramdan uzak duran, takva sahibi.