Ey ikinci, bozuk Avrupa! Senin çürük ve esassız esaslarının bir kısmı şunlardır ki: “En büyük melekten en küçük semeğe kadar her bir zîhayat kendi nefsine mâliktir ve kendi zatı için çalışır ve kendi lezzeti için çabalar. Onun bir hakk-ı hayatı var. Gaye-i himmeti ve hedef-i maksadı yaşamak ve bekasını temin etmektir” diyorsun. Ve Hâlık-ı Kerîm’in kerem düsturlarından ve erkân-ı kâinatta kemal-i itaatle imtisal edilen düstur-u teavünle, nebatat hayvanatın imdadına ve hayvanat insanların yardımına koşmasından tezahür eden o umumî kanunun rahîmâne, kerîmâne cilvelerini cidal zannedip, “Hayat bir cidaldir” diye, ahmakane hükmetmişsin.
Acaba o düstur-u teavünün cilvesinden olan, zerrat-ı taamiyenin kemal-i şevk ile beden hücrelerinin gıdalandırılması için koşmaları nasıl cidaldir? Nasıl bir çarpışmaktır? Belki o imdat ve koşmak, Kerîm bir Rabbin emriyle bir teavündür.
Hem çürük bir esasın: “Her şey kendi nefsine mâliktir” diyorsun.
Hiçbir şey kendi nefsine mâlik olmadığına kat’î bir delil şudur ki:
Esbabın içinde en eşrefi ve ihtiyâr noktasında en geniş iradelisi insandır. Halbuki bu insanın düşünmek, söylemek ve yemek gibi en zâhir ef’al-i ihtiyâriyesinden yüz cüz’ünden onun dest-i ihtiyârına verilen ve daire-i iktidarına giren, yalnız meşkûk tek bir cüzdür. Böyle en zâhir fiilin yüz cüz’ünden bir cüz’üne mâlik olmayan, nasıl “Kendine mâliktir” denilir?
Böyle en eşref ve ihtiyârı en geniş, bu derece hakikî tasarruftan ve temellükten eli bağlanmış bulunsa, “Sair hayvanat ve cemâdât kendine mâliktir” diyen, hayvandan daha ziyade hayvan ve cemâdâttan daha ziyade câmid ve şuursuz olduğunu ispat eder.
Mesnevî-i Nuriye, Zühre, s. 170-171
LÛGATÇE:
câmid: Cansız, ruhsuz.
cemâdât: Cansız varlıklar.
cidal: Cenk, kavga, çarpışma, savaş.
dest-i ihtiyar: İrade eli, güç, kudret, kuvvet eli.
düstur-u teavün: Yardımlaşma kanunu.
erkân-ı kâinat: Âlemin esasları, kâinatın direkleri.
esbab: Sebepler, vasıtalar.
Hâlık-ı Kerîm: Kerem ve cömertlik sahibi, her şeyin yaratıcısı olan Allah.
ef’al-i ihtiyariye: Kişinin kendi isteğiyle yaptığı işler, kişinin kendi ihtiyarî fiilleri.
meşkûk: Şüpheli.
rahîmâne: Şefkatli, merhametli.
semek: Balık.
teavün: Yardımlaşma, birbirine yardım etme.
temellük: Sahiplenme, kendine mal etme.
zerrat-ı taamiye: Yiyecek zerreleri, yemek tanecikleri.