Suâl: “İstibdat o kadar fena bir şey iken, niçin herkes bir çeşit ile onu irtikâb ederdi?”
Cevap: İçinde tefer’unun lezzet-i menhusesi ve tahakküm ve tehevvüs-ü Nemrudâne vardı.
Suâl: “Şimdi çok hilâf-ı Şeriat şeyler yapılıyor?”
Cevap: Bence muhalif-i hakikat-i Şeriat olan şeyler, Meşrutiyete dahi muhaliftir, ya günahlarıdır veya ilca-i zarurettir. Farz ediniz, şu siyaset muhalif olsun, yine telâşa mahal yoktur. Zira Şeriat-ı Garranın bin kısmından bir kısmıdır ki siyasete taallûk eder. O kısmın ihmaliyle, Şeriat ihmal olunmaz.
Evet, imtisal etmemek, inkâr etmek demek değildir. Hem de devlet-i Osmaniyeye tâbi olan İslâmların on beş misli İslâmlar, sırf siyaset-i ecânib altındadırlar. Onların dinlerine zarar gelmez; nerede kaldı ki şu hükûmette!.. Ki, kendisi İslâm, millet-i hâkimesi İslâm, üssü’l-esas-ı siyaseti de şu düsturdur: “Bu devletin dini, din-i İslâm’dır. Şu esası vikaye etmek vazifemizdir. Çünkü milletimizin mâye-i hayatiyesidir.”
Suâl: “Demek, hükûmet bundan sonra da İslâmiyet ve din için hizmet edecek midir?”
Cevap: Hay hay. Bazı akılsız dinsizler müstesna olmak şartıyla hükûmetin hedef-i maksadı, velev gizli ve uzak olsa bile, uhuvvet-i imaniye sırrıyla üç yüz milyonu bir vücut eden ve nurânî olan İslâmiyetin silsilesini takviye ve muhafaza etmektir. Zira nokta-i istinad ve nokta-i istimdad yalnız odur. Yağmurun kataratı, nurun lemaatı dağınık ve yayılmış kaldıkça çabuk kurur, çabuk söner.
Fakat sönmemek ve mahvolmamak için Cenab-ı Feyyaz-ı Mutlak bize “Lâ teteferrekû” [Ayrılığa düşüp dağılmayın. (Şûrâ Suresi: 13)] ve “Lâ taknatû” [Ümidinizi kesmeyin. (Zümer Suresi: 53)] ile ezel cânibinden nida ediyor. Evet, şeş cihetten nağme-i “Lâ taknatû” eyler huruş.
Evet, zaruret ve incizab ve temayül ve tecârüb ve tecâvüb ve tevatür, o katarat ve lemaatı musafaha ettirerek ortalarındaki mesafeyi tayyedip bir havz-ı âb-ı hayatı ve dünyayı ışıklandıracak bir elektrik-i nevvareyi teşkil edecektir. Zira kemâlin cemali dindir. Hem din saadetin ziyâsıdır, hissin ulviyetidir, vicdanın selâmetidir. (HÂŞİYE: Acele etme. Yani şifre gibi işârâtı var. [*] Evet bu zamandaki intibah-ı İslâmı her tarafta görmüş gibi haber veriyor. Hamiyet-i İslâmiyenin o zamandaki edip kahramanlarının isimlerine işaret ediyor: Namık Kemâl, Ziyâ Paşa, Cemaleddin Efgànî gibi zatlara işaret ediyor.)
[*] Hâşiyenin buradan itibaren olan cümleleri, 1950’den sonraki bir Osmanlıca teksir nüshadan alınmıştır.
Eski Said Dönemi Eserleri, Münazarat, s. 175
LÛGATÇE:
elektrik-i nevvare: nurlu, parlak elektrik.
hilâf-ı Şeriat: Şeriata aykırı.
ilca-i zaruret: zaruretin zorlaması.
imtisal etmek: uymak, gerekeni yapmak.
irtikâb etmek: yapmak; işlemek, kötü bir işe girişmek.
istibdat: kanuna ve nizama tâbi olmayan, keyfî, baskıcı yönetim; zulüm ve tahakküm.
lezzet-i menhuse: uğursuz ve kötü lezzet.
muhalif-i hakikat-i Şeriat: İslâmiyet esaslarına aykırı, zıt.
siyaset-i ecânib: yabancıların uyguladığı, takip ettiği siyaset.
şeş: altı (6).
tahakküm ve tehevvüs-ü Nemrudâne: Nemrut gibi delirip çıldırma, aklı başından gitme ve zorbalık etme.
tecârüb: tecrübeler.
tecâvüb: cevaplaşma, birbirinin ihtiyaçlarına cevap verme.
tefer’un: firavunlaşma, çok fazla kibirlenme ve zulmetme.