Hem iman, ileride gözünü açıp bana bakan kabri ve kabrin arkasında ebede giden caddeyi, nur-u Kur’ân ile gösterdi ki, o kabir, kuyu kapısı değil, belki âlem-i nurun kapısıdır. Ve o yol ise, hiçliğe
ve ademistana değil, belki vücuda, nuristana ve saadet-i ebediyeye giden yol olduğunu, tam kanaat verecek bir derecede gösterdiğinden, dertlerime hem derman, hem merhem oldu.
Hem iman, o elinde pek cüz’î bir kesb bulunan cüz’î bir cüz-i ihtiyârî yerine, o hadsiz düşman ve zulmetlere karşı, gayr-i mütenahi bir kudrete istinad etmek ve hadsiz bir rahmete intisab etmek için o cüz-i ihtiyârînin eline bir vesika veriyor; belki de iman, o cüz-i ihtiyârînin elinde bir vesika oluyor. Hem o cüz-i ihtiyârî olan silâh-ı insanî, gerçi zatında hem kısa, hem âciz, hem noksandır. Fakat, nasıl ki bir asker, cüz’î kuvvetini devlet hesabına istimal ettiği vakit, binler derece kuvvetinden fazla işler görür; öyle de, sırr-ı imanla o cüz’î cüz-i ihtiyârî, Cenab-ı Hak namına, Onun yolunda istimal edilse, beş yüz sene genişliğinde bir Cenneti dahi kazanabilir.
Hem iman, geçmiş ve gelecek zamana nüfuz edemeyen o cüz-i ihtiyârînin dizginini cismin elinden alıp kalbe ve ruha teslim eder. Ruh ve kalbin daire-i hayatı ise cisim gibi hâzır zamana münhasır olmadığından, pek çok seneler maziden, pek çok seneler istikbalden daire-i hayatına dahil olduğundan; o cüz-i ihtiyârî, cüz’iyetten çıkıp külliyet kesb eder. Zaman-ı mazinin en derin derelerine kuvvet-i imanla girebildiği ve hüzünlerin zulmetlerini def edebildiği gibi, nur-u imanla istikbalin en uzak dağlarına kadar çıkar, korkuları izale eder.
İşte, ey benim gibi ihtiyarlık zahmetini çeken ihtiyar ve hemşire ihtiyareler!
Madem, elhamdülillâh, biz ehl-i imanız; ve madem imanda bu kadar nurlu, lezzetli, sevimli, şirin defineler var; ve madem ihtiyarlığımız bizi bu definenin içine daha ziyade sevk ediyor; elbette imanlı ihtiyarlıktan şekva değil, belki binler teşekkür etmeliyiz.
Gençlik Rehberi, s. 71-73; Lem’alar, 26. Lem’a, 7. Rica
LÛGATÇE:
ademistan: yokluk ülkesi.
cüz’-i ihtiyârî: az bir irade, dilediği gibi hareket edebilme serbestliği.
gayr-i mütenahi: sonsuz, nihayetsiz.
intisab etmek: bağlanmak.
kesb: kazanma, edinme.
külliyet: çokluk, büyüklük.
nuristan: nur ülkesi, nurlu ve aydınlık yer.
saadet-i ebediye: ebedî saadet, sonsuz mutluluk.
şekva: şikâyet.
zulmet: karanlık.