Bazı gafiller, hutbe gibi bazı şeair-i İslâmiyeyi Arabîden çıkarıp her milletin lisanıyla söylemeyi iki sebep için istihsan ediyorlar.
Birincisi: “Tâ siyaset-i hâzıra avâm-ı Müslimîne de o suretle tefhim edilsin.” Hâlbuki siyaset-i hâzıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytanat, içine girmiş ki, vesvese-i şeyatin hükmüne geçmiştir. Hâlbuki minber, vahy-i İlâhînin tebliğ makamı olduğundan, o vesvese-i siyasiyenin hakkı yoktur ki o makam-ı âlîye çıkabilsin.
İkinci sebep: “Hutbe, bazı suver-i Kur’âniyenin nasihatleri anlaşılmak içindir.” Evet, eğer millet-i İslâm, İslâmiyet’in zaruriyatı ve müsellematı ve malûm olan ahkâmını ekseriyet itibarıyla imtisâl edip yerine getirseydi, o vakit nazariyat-ı şer’iye ve mesâil-i dakika ve nasâyih-i hafiyeyi anlamak için bildiği lisan ile hutbe okunması ve suver-i Kur’âniyenin –eğer mümkün olsaydı– tercümesi (HÂŞİYE) belki müstahsen olurdu. Fakat namaz, zekât, orucun vücubu ve katl, zina ve şarabın haramiyeti gibi malûm olan ahkâm-ı kat’iye-i İslâmiye mühmel kalıyor. Avâm-ı nâs, onların vücubunu ve haramiyetini ders almaya muhtaç değiller. Belki teşvik ve ihtar ile o ahkâm-ı kudsiyeyi hatırlatıp, İslâmiyet damarını ve iman hissini tahrik etmekle imtisâllerine teşvik ve tezkire ve ihtara muhtaçtırlar. Hâlbuki bir âmî ne kadar cahil dahi olsa, Kur’ân’dan ve hutbe-i Arabiyeden şu meal-i icmaliyeyi anlar ki: “Herkese ve bana malûm olan imanın rükünlerini ve İslâmiyet’in umdelerini hatib ve hafız ihtar ediyor ve ders veriyor, okuyor” der; kalbinde onlara karşı bir iştiyak hâsıl olur. Acaba kâinatta hangi tabirat var ki, Arş-ı A’zamdan gelen Kur’ân-ı Hakîm’in i’câzkârâne, müfehhimâne ihtarlarına, tezkirlerine, teşviklerine mukabil gelebilsin?
HÂŞİYE: İ’caza dair olan Yirmi Beşinci Söz, Kur’ân’ın hakikî tercümesi mümkün olmadığını göstermiştir.
Sözler, Yirmi Yedinci Söz, s. 546
LÛGATÇE:
avam-ı Müslimîn: Müslüman halkın ilmi irfanı az olan alt tabakası.
istihsan: güzel bulma.
mesâil-i dakika: çok ince, dakik ve
özel meseleler.
minber: camide hutbe verilen makam.
müsellemat: herkesçe kabul ve tasdik
edilen bilgiler.
müstahsen: beğenilen, makbul.
nasâyih-i hafiye: gizli nasihatler, dersler.
nazariyat-ı şer’iye: dinin, ayet ve hadislerle kesin olarak sınırları belirlenmemiş, içtihada açık olan kısımları.
siyaset-i hâzıra: güncel siyaset.
suver-i Kur’âniye: Kur’ân’ın sureleri.
şeair-i İslâmiye: İslâma ait semboller.
şeytanat: şeytanlıklar.
tefhim: bildirme, anlatma.
tezkir: hatırlatma.
vesvese-i siyasiye: siyasî kargaşa ve şüpheler.
vesvese-i şeyatin: şeytanî vesvese ve şüpheler.
zaruriyat: dinin inanılması ve gereğinin yerine getirilmesi mecburî olan esasları.