"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Minber, siyasetin değil, vahy-i İlâhînin tebliğ makamı

Risale-i Nur'dan
03 Ekim 2022, Pazartesi
Bazı gafiller, hutbe gibi bazı şeair-i İslâmiyeyi Arabîden çıkarıp her milletin lisanıyla söylemeyi iki sebep için istihsan ediyorlar.

Birincisi: “Tâ siyaset-i hâzıra avâm-ı Müslimîne de o suretle tefhim edilsin.” Hâlbuki siyaset-i hâzıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytanat, içine girmiş ki, vesvese-i şeyatin hükmüne geçmiştir. Hâlbuki minber, vahy-i İlâhînin tebliğ makamı olduğundan, o vesvese-i siyasiyenin hakkı yoktur ki o makam-ı âlîye çıkabilsin.

İkinci sebep: “Hutbe, bazı suver-i Kur’âniyenin nasihatleri anlaşılmak içindir.” Evet, eğer millet-i İslâm, İslâmiyet’in zaruriyatı ve müsellematı ve malûm olan ahkâmını ekseriyet itibarıyla imtisâl edip yerine getirseydi, o vakit nazariyat-ı şer’iye ve mesâil-i dakika ve nasâyih-i hafiyeyi anlamak için bildiği lisan ile hutbe okunması ve suver-i Kur’âniyenin –eğer mümkün olsaydı– tercümesi (HÂŞİYE) belki müstahsen olurdu. Fakat namaz, zekât, orucun vücubu ve katl, zina ve şarabın haramiyeti gibi malûm olan ahkâm-ı kat’iye-i İslâmiye mühmel kalıyor. Avâm-ı nâs, onların vücubunu ve haramiyetini ders almaya muhtaç değiller. Belki teşvik ve ihtar ile o ahkâm-ı kudsiyeyi hatırlatıp, İslâmiyet damarını ve iman hissini tahrik etmekle imtisâllerine teşvik ve tezkire ve ihtara muhtaçtırlar. Hâlbuki bir âmî ne kadar cahil dahi olsa, Kur’ân’dan ve hutbe-i Arabiyeden şu meal-i icmaliyeyi anlar ki: “Herkese ve bana malûm olan imanın rükünlerini ve İslâmiyet’in umdelerini hatib ve hafız ihtar ediyor ve ders veriyor, okuyor” der; kalbinde onlara karşı bir iştiyak hâsıl olur. Acaba kâinatta hangi tabirat var ki, Arş-ı A’zamdan gelen Kur’ân-ı Hakîm’in i’câzkârâne, müfehhimâne ihtarlarına, tezkirlerine, teşviklerine mukabil gelebilsin?

HÂŞİYE: İ’caza dair olan Yirmi Beşinci Söz, Kur’ân’ın hakikî tercümesi mümkün olmadığını göstermiştir.

Sözler, Yirmi Yedinci Söz, s. 546

LÛ­GAT­ÇE:

avam-ı Müslimîn: Müslüman halkın ilmi irfanı az olan alt tabakası.

istihsan: güzel bulma.

mesâil-i dakika: çok ince, dakik ve 

özel meseleler.

minber: camide hutbe verilen makam.

müsellemat: herkesçe kabul ve tasdik 

edilen bilgiler.

müstahsen: beğenilen, makbul.

nasâyih-i hafiye: gizli nasihatler, dersler.

nazariyat-ı şer’iye: dinin, ayet ve hadislerle kesin olarak sınırları belirlenmemiş, içtihada açık olan kısımları.

siyaset-i hâzıra: güncel siyaset.

suver-i Kur’âniye: Kur’ân’ın sureleri.

şeair-i İslâmiye: İslâma ait semboller.

şeytanat: şeytanlıklar.

tefhim: bildirme, anlatma.

tezkir: hatırlatma.

vesvese-i siyasiye: siyasî kargaşa ve şüpheler.

vesvese-i şeyatin: şeytanî vesvese ve şüpheler.

zaruriyat: dinin inanılması ve gereğinin yerine getirilmesi mecburî olan esasları.

Okunma Sayısı: 1664
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Cenk Çalık

    3.10.2022 11:32:48

    “Tâ siyaset-i hâzıra avâm-ı Müslimîne de o suretle tefhim edilsin.” Hâlbuki siyaset-i hâzıra, o kadar çok yalan ve hile ve şeytanat, içine girmiş ki, vesvese-i şeyatin hükmüne geçmiştir. Hâlbuki minber, vahy-i İlâhînin tebliğ makamı olduğundan, o vesvese-i siyasiyenin hakkı yoktur ki o makam-ı âlîye çıkabilsin." Bu tespitin ne kadar doğru olduğunu şu an yaşayarak görüyoruz. Siyaset girdiğinde artık dini nasihatın bir manası kalmadığı gibi ubudiyetten, camiden dahi soğutuyor. Camii'ye gelenin aklı siyasetle kirletilmemeli vesselam.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı