Ey insan ve ey nefsim! Muhakkak bil ki, Cenab-ı Hakk’ın sana in’am ettiği vücudun, cismin, âzâların, malın ve hayvanatın ibahedir, temlik değildir. Yani, istifaden için kendi mülkünü senin eline vermiş, istifade et diye ibahe etmiş. Senin gibi idare etmekten hakikaten âciz ve tedbirden cidden cahil bir şahsa temlik etmemiş. Çünkü mülk olarak verseydi, idaresini sana bırakmak lâzım gelirdi.
Acaba en kolay, en zâhir ve daire-i ihtiyâr ve şuurda dahil olan bir midenin idaresini yapamadığın halde, nasıl göz ve kulak gibi daire-i ihtiyâr ve şuurun haricinde idare isteyen şeylere mâlik olabilirsin?
Madem sana verilen hayat ve hayatın levazımatı temlik değil, ibahedir; elbette ibahenin düsturuyla hareket etmek lâzımdır. Yani, nasıl bir zat ziyafete misafirleri dâvet eder. Onlara meclis ziyafetindeki eşyadan ve ziyafetten istifadeyi ibahe ediyor, temlik etmiyor. İbaha ve ziyafetin kaidesi ise, mihmandarın rızası dahilinde tasarruf etmektir. Öyle ise israf edemez, başkasına ikram edemez, sofradan kaldırıp başkasına sadâka veremez, dökemez, zayi edemez. Eğer temlik olsaydı, yapabilirdi ve kendi arzusuyla hareket edebilirdi.
Aynen bunun gibi, Cenab-ı Hak sana ibahe suretinde verdiği hayatı intihar ile hatime çekemezsin, gözünü çıkaramazsın ve manen gözü kör etmek demek olan gözü verenin rızası haricinde harama sarf edemezsin. Ve hakeza, kulağı ve dili ve bunlar gibi cihazatı harama sarf etmekle manen öldüremezsin. Ve eti yenilmeyen hayvanını lüzumsuz tazip edip katledemezsin. Ve hakeza, bütün sana verilen nimetler, bu misafirhane-i dünyanın sahibi olan Mihmandar-ı Kerîm-i Zülcelâl’in kavânîn-i şeriatı dairesinde tasarruf etmek gerektir.
Lem’alar, On Yedinci Lem’a, s. 235
***
Şu esasata dikkat lâzımdır:
1. Allah’a abd olana her şey musahhardır, olmayana her şey düşmandır.
2. Her şey kader ile takdir edilmiştir. Kısmetine razı ol ki, rahat edesin.
3. Mülk Allah’ındır, sende emaneten duruyor. O emaneti ibka edip, senin için muhafaza edecek; sende kalırsa, meccanen zâil olur, gider.
4. Devam olmayan bir şeyde lezzet yoktur. Sen zâilsin, dünya da zâildir, halkın dünyası da zâildir, kâinatın şu şekl-i hâzırı da zâildir. Bunlar saniye ve dakika ve saat ve gün gibi birbirini takiben zevale gidiyorlar.
5. Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı takdirde, fânî dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme.
Mesnevî-i Nuriye, s. 144
LÛGATÇE:
abd: Kul.
daire-i ihtiyâr: İrade dahilinde.
ibahe: Bir kimseye bir şeyden kullanmak, yemek veya herhangi bir şekilde faydalanmak üzere izin verme, o şeyi ona helâl kılma.
ibka etmek: Bâkîleştirmek, sonsuz hale getirmek.
kavânîn-i şeriat: Şeriat kanunları.
mâlik olmak: Sahip olmak.
meccanen: Ücretsiz olarak, bedava.
mihmandar: Misafir sahibi; misâfir ağırlayan.
musahhar: Boyun eğen, hizmetkâr.
temlik: Mülk olarak vermek, birini bir şeye sahip kılmak.
zâil: Devamlı ve kalıcı olmayan, sona eren.
zâil olmak: Kaybolmak, yok olmak.