YAZ MEŞGALELERİ SİZE FÜTUR VERMESİN
Salisen: Aziz kardeşlerim, bahar ve yazın meşgaleleri, hem gecelerin kısalması, hem Şuhur-u Selâsenin gitmesi ekser kardeşlerimin bir derece hisse alması ve daha sair bazı esbabın bulunması elbette bir derece neşeli kış dersine fütur verir. Fakat onlardan gelen fütur size fütur vermesin. Çünkü o dersler ulûm-u imaniyeden olduğu için, bir insan yalnız kendi nefsine dinlettirse yeter. Bahusus siz daima bir-iki hakikî kardeşi de bulursunuz.
Hem o dersi dinleyenler yalnız insanlar değil. Cenab-ı Hakk’ın zîşuur çok mahlûkatı vardır ki, hakaik-ı imaniyenin istimâından çok zevk alırlar. Sizin o kısım arkadaşınız ve müstemi’leriniz çoktur.
Hem mütefekkirâne, o çeşit sohbet-i imaniye, zemin yüzünün bir manevî ziyneti ve medar-ı şerefi olduğuna işareten biri demiş: (Farisî bir metin] Yani: Semavat zemine gıbta eder ki; zeminde hâlisenlillâh sohbet ve zikir ve tefekkür için, bir-iki adam, bir-iki nefes, yani bir-iki dakika beraber otururlar; kendi Sâni-i Zülcelâl’inin çok güzel âsâr-ı rahmetini ve çok hikmetli ve süslü âsâr-ı sanatını birbirine göstererek Sâni’lerini sevip sevdirirler, düşünüp düşündürürler.
Hem de ilim iki kısımdır: Bir nevi ilim var ki, bir defa bilinse ve bir iki defa düşünülse kâfi gelir. Diğer bir kısmı, ekmek gibi su gibi her vakit insan onu düşünmeye muhtaç olur. Bir defa anladım, yeter diyemez. İşte ulûm-u imaniye bu kısımdandır. Elinizdeki Sözler ekseriyet itibarıyla inşaallah o cümledendir.
Barla Lâhikası, Mektup No: 214, s. 299
***
Bilirsiniz ki, yaz mevsiminde dünya gafleti ziyade hükmeder. Ders arkadaşlarımızın çoğu fütura düşüp tatil-i eşgale mecbur oluyor. Ciddî hakaik ile tam meşgul olamıyor. Cenab-ı Hak kemal-i rahmetinden iki senedir ciddî hakaika nisbeten yemişler, fâkiheler nev’inden tevâfukat-ı latîfe ile ezhanımızı taltif etti, zihnimizi neşelendirdi.
Kemal-i merhametinden, o tevâfukat-ı lâtîfe meyveleriyle, ciddî bir hakikat-i Kur’âniyeye zihnimizi sevk etti ve ruhumuza o meyveleri gıda ve kut yaptı. Hurma gibi hem fâkihe hem kut oldu; hem hakikat hem ziynet ve meziyet birleşti.
Kardeşlerim! Bu zamanda dalâlet ve gaflete karşı pek çok manevî kuvvete muhtacız. Maat- teessüf, ben şahsım itibarıyla çok zayıf ve müflisim.
Harika kerâmâtım yok ki, bu hakaikı onunla ispat edeyim. Ve kudsî bir himmetim yok ki, onunla kulûbu celbedeyim. Ulvî bir deham yok ki, onunla ukùlü teshir edeyim. Belki, Kur’ân-ı Hakîm’in dergâhında, bir dilenci hâdim hükmündeyim. Bu muannid ehl-i dalâletin inadını kırmak ve insafa getirmek için, Kur’ân-ı Hakîm’in esrarından bazen istimdad ederim. Kerâmât-ı Kur’âniye olarak, tevâfukatta bir ikram-ı İlâhî hissettim, iki elimle sarıldım.
Barla Lâhikası, Mektup No: 131, s. 171
LÛGATÇE:
âsâr-ı rahmet: Rahmet eserleri.
âsâr-ı sanat: Sanat eserleri.
esbab: Sebepler, vasıtalar.
ezhan: Zihinler.
fâkihe: Yemiş, meyve.
fütur: Zayıflık, gevşeklik, usanç.
hakaik-ı imaniye: İman hakikatleri.
istimâ: Dinleme, kulak verme, işitme.
kulûb: Kalpler.
kut: Yiyecek, rızık.
müstemi’: Dinleyen, dinleyici, işiten.
Sâni’: Her şeyi sanatla yaratan, Allah.
Şuhur-u Selâse: Üç Aylar; Receb, Şaban ve Ramazan.
tevâfukat-ı lâtîfe: Hoş ve güzel uygunluklar, karşı karşıya gelişler, birbirini tutma ve münasebettarlıklar.
ukùl: Akıllar, zihinler, uslar.
ulûm-u imaniye: İman ilimleri.
zîşuur: Şuurlu, şuur sahibi.