ALKOL VE MADDE BAĞIMLILIĞININ DİNÎ REFERANSLARLA ÇÖZÜLEBİLECEĞİNE İNANIYORUM. DÜNYA ÜZERİNDE KONUYA BU KADAR NET BİR ŞEKİLDE KARŞI KOYAN BİR İNANÇ SİSTEMİ YOKTUR.
Hangi durum söz konusu olursa olsun, sorunlara toplum olarak nasıl bakıldığı önemlidir. Bağımlılıkların toplum üzerindeki etkisini bilmek ve bunlara çare aramak da yine toplumun görevidir. Biraz toplum olarak kendimizi gözlemlemek ve irdelemek gerekiyor. Konusunda uzman sosyolog ve aynı zamanda bir eğitimci olan Bahattin Koç’a konuyla ilgili sorular yönelttik. Oldukça ilginç cevaplar aldık. Sizlerle paylaşıyor ve bakış açımıza yeni bir yön vermesini temenni ediyoruz.
BAĞIMLILIK EN BÜYÜK DARBEYİ AİLEYE VURUYOR
Toplumun temel taşı olan aileye alkol ve madde bağımlılığının etkisi nedir?
Sosyolojinin kurucularında biri Durkheim’dir. İntihar kavramı için ‘toplumsal bir olay ve sosyal bir olgudur’ der. İntiharın sosyolojik bir vakıa olduğu iddiasından hareketle, alkolün ve madde bağımlılığının toplumsal karşılığını irdelemek çok daha kolaydır. Öncelikle, en çok ne tahrip ediyor? Neye tekabül ediyor ve neye zarar veriyor? Bu soruları sormak gerekiyor. Toplumun yapı taşı olarak aileyi esas alıyoruz. Örneğin, ‘televizyon bağımlılığı’nı ele aldığımız zaman, biz bunu evimizin yaramaz çocuğu olarak nitelendirdik. Çünkü televizyonun bireyden çok topluma zararı vardır. Akşam eve giden bir babanın televizyon açıkken ailesiyle ilgilenmesiyle kapalıyken ilgilenmesi arasında çok büyük bir fark vardır. Alkolde de böyle bir durum söz konusudur. Bağımlılık yoksunluk sebebi oluyor. Ve en ciddî darbeyi aileye vuruyor.
Böyle bir durumda aile nelerden eksik kalıyor?
Bu noktada aile en önemli şey olan huzurdan eksik kalıyor. Sürekli bir kafa karışıklığı, eksiklik hissiyle beraber bir tamamlanmamışlık duygusu hâkim oluyor. Ailenin en önemli şeyi huzurdur. Anne ve babanın arasındaki gerginlik bütün aileye yansır. Evin üzerine kâbus gibi bir hal iner. Yedikleri yemekten keyif alamazlar. Misafirliğe gidemezler, komşular gelse sohbet edemezler. Alkolde de böyle bir etki vardır. Aileden birisinin, anne babanın ya da çocuğun, ailesine ayırması gereken her türlü zihinsel ya da maddî zaman dilimini ve enerjiyi alıp başka bir şeye yönlendirmesi söz konusu oluyor. Bunu her türlü bağımlılık için söylemek mümkündür. Alkol ve madde bağımlılığı yoksunlukla beraber huzuru tamamen baltalıyor.
ALKOL BÜTÜNÜYLE İDEOLOJİK BİR
PROBLEMİN PARÇASI OLARAK ALGILANIYOR nAlkol ve madde kullanımına toplumun bakış açısı ne yöndedir?
Alkolle ilgili olarak belki de Türk toplumu için geçerli olan bir durum vardır. Toplumumuzun bunalım ve çıkmaz noktalarından biridir. Alkol bütünüyle ideolojik bir problemin parçası olarak algılanıyor. Ne zaman alkolle ilgili bir konuşma, tartışma, yasaklama devreye girerse hemen ideolojik bir takım kamplaşmalar, söylemler, siyasî etkiler devreye giriyor. Fakat sigarada böyle bir şey olmuyor. Oysa sigara ve alkole, bağımlılık ekseninden baktığımızda çok da farkı yoktur. Türk toplumu için şunu söylemek mümkündür ki; İslâmî bir gelenek ve Müslümanca bir bakış açısıyla yoğrulduğu için alkol ve sigaraya bakış açısı farklıdır. Alkol Müslüman için kesinlikle haramken, sigara tartışılan bir konudur. Bakış açısını bu yönde tetikliyor olabilir. Fakat maalesef en çok siyasî çatışmaların parçası olduğunu düşünüyorum. Özellikle basından zam konusunu takip ederseniz, köşe yazarlarına bakın. Alkole verilen zam, sanki benzine verilen zamdan daha fazla toplumsal karşılığı varmış gibi algılanıyor. Alkolün üzerinde ideolojik bir hava ve koku var. Yeşilay bunu tartışırken bağımlılığı konuşurken, bu noktaya vurgu yapılmıyor. Belki bu konuda hükümetler, içkiyle mücadele bağlamında toplumu, markalaşma ya da marka değer ve reklâmdan uzak tutmaya çalışıyor. Örneğin bir alkol markasının ismini alan bir basketbol takımının ismi dönüştürüldü. Türkiye açısından bu alanda bir dönüm noktasıydı. Burada alkol ve spor aynı kefeye konulmuştu. Bu belki Avrupa’da bir sorun teşkil etmez. Çünkü onların inançlarında içki zaten vardır. Bu üzerinde kesinlikle durulması gereken bir noktadır. Fakat bu durumun kamplaşmaları tetiklediğini düşünüyorum.
nToplumumuz, "taraf" olmadan buna nasıl bakmalıdır?
Herkesin öncelikle bunu kendine sorması ve sorgulaması gerekiyor. Örneğin bir toplum vak′ası olduğu zaman, ben etrafımdakileri ve kendimi gözlemliyorum. Herkesin açık yüreklilikle bunu yapması gerekiyor. Bir maç sonrasında yanımızda alkol alan birilerini gördüğümde, kendime ‘ben bundan rahatsız mıyım?’ diye sordum. Bunun beni kastığını, gerdiğini gördüm. Aynı ortamı ve birçok konuda aynı görüşü paylaşsak bile, yanımda alkol alınmasından endişe ettiğimi ve rahatsızlık duyduğumu fark ettim. Haliyle ideolojik boyutta ele alınıyor derken, Müslümanlar için de, farklı ideolojik fikirlere sahip olanlar için de bu böyledir. Dinî inancına göre içkinin haram olduğunu düşünen insanlar da bu açıdan ve bu perspektiften bakıyorlar. Alkole zam geldiğinde, ‘gelsin, zaten haram, daha çok verilsin, kimse içmesin’ diyerek bakılıyor. Bu ne kadar doğru bir bakış açısıdır? Bunu sorgulamak gerekiyor. Bu noktaya gelmememiz gerekiyor. “Devlet eliyle içki olmalı mı?” gibi soruları sormalıyız belki. Müslüman bakış açısı asgarî olarak bu noktadan olmalıdır. Onun ötesine geçtiğinizde bunun cevabı ‘evet içebilmeli’ olur.
BAĞIMLILIKLARDA ÇEVRE ÇOK BÜYÜK BİR ETKENDİR
Özellikle okul çağındaki çocukları bağımlılığa sevk eden toplumsal
unsurlar nelerdir?
Çevre çok büyük bir etkendir. ‘Alkol ve madde bağımlılığı’ başlığı altında bütün bağımlılıklar birleştirebilir. Fakat bunu alt başlıklara böldüğümüzde, sigara, internet ve televizyon bağımlılığında çevre etkisi çok fazladır. Birinden görerek özentiyle bunlara bulaşılabilir. Fakat alkolde ‘canım çekti ya da sinemada gördüm’den ziyade birebir arkadaş çevresiyle oluyor. Yaptığımız araştırma ve görüşmelerde sonuçlar bunu gösteriyor. Özellikle maddede kokain son noktadır. Kullanıcılar bunu sosyal bir statü olarak görüyorlar. Böyle arkadaş ortamlarında ayrıcalık olarak görüyorlar. ‘Yasak’ olduğu için kullanıcının bunu ısrarla arayıp bulması gerekiyor. Arkadaş ve çevre bu noktada çok belirleyici bir faktördür. Toplumda belki sıradan ve normal olan durumlarda bile bağımlılığa gidilebiliyor. Belki bir depresyon, ayrılık, maddî sıkıntı, terk edilme gibi nedenler yüzünden, kişi sigaraya başlarken, bir diğeri alkole başlayabiliyor. Nedenler kişilere göre değişim gösterebiliyor.
ALKOLÜN ÖZELLİKLE TELEVİZYON DİZİLERİYLE ÖZENDİRİLİP TEŞVİKEDİLDİĞİNİ GÖRÜYORUZ
Alkol ve sigara reklâmları toplum üzerinde ne gibi bir etkiye sahiptir?
Bu konunun örtülü ve açık olarak ikiye ayrıldığını görüyoruz. Bunu reklâm başlığı altından ziyade, tüketim alışkanlıkları adı altında değerlendirmek çok daha doğru olur. Bu konuyla ilgili olarak en önemli boyutsa dizi filmlerdir. Biraz önce söylediğim, o ideolojik bir takım düşüncelerle en net karşılaştığımız alan burasıdır. Zaten müdahaleye kalktığınızda da tamamen ideolojik olarak algılanıyor. Eski filmlerde bile sigara mozaiklenebiliyor, fakat içki de böyle bir şey yok. Reklâmların kişinin psikolojisini, zihnini, yaşama biçimini şekillendirdiğini düşünüyorum. Bu gün öğrencilerin giyim tarzlarını ya da yeyip içtikleri şeylerde bile, biraz gözlemlediğimizde, tamamen reklâmların belirlediği markalar ölçüsünde olduğunu görüyoruz. Şahit olduğum bir olayda, arkadaşımla birlikte sinema arasında içecek aldık. Tanıdığımız bir arkadaş da oradaymış, ona da bir içecek aldık. Arkadaşımız buna itiraz ederek ‘ben basketbolcuyum’ diyerek gidip basketbolla özdeşleştirilen, bununla özümsetilen bir markayı aldı ve içti. Reklâmlara bakıldığında birbiriyle alâkasız şeylerin bir araya getirilip topluma sunulan bir yanının olduğunu inkâr edemeyiz. Alkolün özellikle televizyon dizileriyle özendirilip teşvik edildiğini düşünüyorum. Reklâmın yönlendirmesinin yanında, dizilerde farklı hayat tarzları da sunuluyor. Bir kapıcı dairesinden tutun, öğrenci hayatına, köşk hayatından müştemilatına kadar bütün hayat tarzlarının tükettiği alkoller de ayrı ayrı sunuluyor. Öğrenci bira içerken, köşk hayatında şarap içilir, bu her hayat tarzına uygun bir alkol vardır demenin bir yoludur.
Toplum buna nasıl karşı koymalı ve bir tavır belirleyebilmelidir?
Söz konusu alkol ve madde olduğu için bu sorunun dinî referanslarla çözülebileceğine inanıyorum. Dünya üzerinde konuya bu kadar net bir şekilde karşı koyan başka bir inanç sistemi yoktur. Yahudilikte şarap vardır, hatta dinî ritüellerinin bir parçasıdır. Hıristiyanlıkta da aynı şey söz konusudur. Alkolle ilgili problemleri, dinî referanslardan yola çıkarak halletmeleri gerekiyor. İnternet ve televizyon belki bu noktadan yola çıkarak halletmek mümkün olmayabilir. Fakat alkolü böyle bir bakış açısıyla ortaya koymak mümkündür. Çünkü öyle ya da böyle İslâmî hassasiyetleri olan bir toplumuz. Bu konu insanların sinir ucudur. Bunun haram olduğunun vurgusunun yapılması, mevcut toplumda en azından bilinç noktasında artışı meydana getirecektir. Sadece fizyolojik zararlarını söyleyerek bunun önlenebileceğini düşünmüyorum. Bilinç düzeyini bir noktaya getirerek çözülebilecek bir sorundur. Toplumsal karşılığının en güçlü ve net olarak bu noktada olduğunu düşünüyorum. Bu konuyla ilgili açık hükümler olduğu için bu yapılabilir.
Ve toplumu korumanın tek yolu aileyi korumaktır. Bunun başka yolu yoktur. Önemli olan bu konuda ailenin tavrı ve bakış açısıdır. Ailelerin küçülmesi evlerden dede ve ninelerin uzaklaşması mevcut bir takım sıkıntıları da beraberinde getiriyor. Meselâ, aile olarak izlenen dizilere müdahale edilmesi gerekiyor. Bağımlılığa götüren yolların ilk adımı olan sigaranın alımının zorlaştırılması gerekiyor. Bunun gibi yapılması gereken çok şey var. Özellikle hükümetler tarafından aileye her şekilde yatırım yapılması gerekiyor.
Bahattin Koç kimdir?
1980’de Konya’da doğmuş olan Bahattin Koç, ilkokuldan sonra Anadolu İmam-Hatip Lisesinde okudu. 2003’de Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümünden mezun oldu. Dindar Ailelerin Çocuklarında Karşı Cins Arkadaşlık Algısı konulu teziyle aynı bölümde yüksek lisansını tamamladı. Sekiz yıldır eğitim sektöründe çalışıyor. Evli ve bir çocuk babası.
ALKOL BAĞIMLISI E. Ö: Bağımlı olmamanın en iyi yolu hiç kullanmamaktır
Sizin alkolü bırakma hikâyenizi dinleyebilir miyiz?
Emekli devlet memuruyum. 56 yaşındayım. 17 yıl 1 ay 2 gündür ayığım. 1 Mayıs 1995’de en son içkimi içip AMATEM’e yattım. Ben alkoliktim. Bu konuda bize en çok yardım eden birim ailemizdir. Fakat en önemlisi bilinçli bir aile yardımıdır. Bilinçlenerek hastaya yardımcı olmaya çalışırlarsa, en doğru hareketi yaparlar. Hastanın sadece cebine parasını koyup ihtiyaçlarını gidereyim diyerek bir yardım anlayışı çok yanlış oluyor. Kendimden örnek vermek gerekirse; eşim beni terk etmeseydi ve çocuğumu alıp gitmeseydi ve ardımı toparlamaya devam etseydi, cebinden arakladığım paralarla içmeye devam ederdim. Terk edilince ve ben dibimi bulunca yaşayamaz ve hayat kısır döngüye dönünce, yani içmek için yaşamak, yaşamak için içmek noktasına gelince, artık ya ölecektim, ya da bırakacaktım. Biz bu duruma dibi bulmak diyoruz.
nKaç kez alkolü bırakma teşebbüsünde bulundunuz?
Maalesef bunu üzülerek söylüyorum ben 3. yatışımda bunu başarabildim. Çünkü ilk ikisinde aile bilinçsiz olarak arka çıktığı için ‘Bıraktı ne güzel’ deyip beni tertemiz olarak kabul ettiler. Ben yeniden içmeye başladım. Ama arkamda kimseyi bulamadığımda ve Allah ile baş başa kalınca, bırakma arzusu belirdi. Burada önemli olan kişinin kendi istekliliğidir. O ya da bu şekilde bu bırakma isteğine erişmektir. En son ağabeyim getirip ‘Bu son şansın, seni buraya bırakıyorum’ dediğinde artık son noktaya gelmiştim.
Gençlere bağımlı olmamaları adına neler önerirsiniz?
Ben ortaokul yaşlarında, okuldan kaçarak alkole başladım. Sosyal olarak kullanıcı olmak ne kadar tavsif edilir bilemem. En güzeli hiç kullanmamaktır. Kullanılıyorsa da bunun tehlike boyutuna gelmemesidir. Madde ilk kullanımda bağımlılık yapıyor. Bana göre bunlardan uzak durmak en kesim çözümdür.
YARIN: SÜLEYMAN KÖSMENE
EBRU OLUR