İnsanlık ve din birlikte dünyaya indirilmiştir ve başlangıcı Allah tarafından İlâhî bir din olarak indiği hâlde sonradan bozulmalar ve sapmalar olduğundan İslamdan önceki dinler aslından uzaklaşmıştır.
Misal olarak Hz. Musa (as) Allah’ın emriyle Firavunu uyarmaya gittiğinde, ona “Yerlerin ve göklerin rabbi Allah’tır” dediğinde; o, “Göklerin rabbi Allah’tır ama ben de yerlerin rabbiyim” demişti.
Aynı şekilde bize çok uzak gelen ateşperestlikte de ulu yaratıcı ‘yezdan’dır ve ateş ona yaklaşmaya kutsal bir vasıta olarak kabul edilir.
Daha bunun gibi bir çok örnekte görüleceği üzere inhirafa uğramış her inançta dahi bir yaratıcı kabul edilmektedir.
Peki tüm bu inanışlar nasıl İlahî mesajdan, tevhidden uzaklaşıp saptılar ve şirke düştüler?
İnsanoğlu fıtratı gereği gerçeği bulmak için yaratıldığı hâlde çok çabuk kandırılabilir, yanıltılabilir özelliğinden dolayı haktan sapmıştır. Allah (cc) her kavme uyarıcı gönderdiği hâlde bu kadar eğrilmeye, doğru yoldan ayrılmaya sebep olan daha farklı sâikler vardır.
Her sapıklığın alt yapısında bir kere nefsin gizli arzuları yatar ve şeytan bunları tetikler. İşte böylece tevhid ile başlayan yolda, zamanla putçuluk ve şirk unsurları meydana gelmeye başlar. Zira insan nefsinde, her şeyi görünür hâle getirmek ve soyut olanı somutlaştırma eğilimi bulunmaktadır. İşin en ilginç yanı bu şirk olayı Allah’ı inkâr ile değil, Ona yaklaşmak amacıyla başlamış olmasıdır. İlk basamağında Allah’ın sevdiği bir şeyi yüceltme ve ondan şefaat dileme ile başlayan bu hareket ileriki süreçte şirk koşmaya dönmektedir.
Hz. Musa’nın (as) İsrailoğulları ile birlikte Firavuna karşı verdiği tevhid mücadelesinde, ki nice zorluklardan geçilerek kurtuluşa erişilmiştir. O kavmiyle hicret edip Filistin topraklarına doğru giderken, yolda karşılaştıkları bir topluluğun puta taptıklarını gördüklerinde kavminin kendisinden put istemesi çok düşündürücüdür. Nitekim bunu Allah’a yaklaşmak ve dualarının kabulü için istediklerini söylediler.
Bunların içinde masumca başlayan başka bir şirk olayı da Hıristiyanların Hz. İsa’yı (as) kutsaması ile başlayan ve Allah’a oğul isnat edecek duruma gelmesiyle oluşan şirktir. Onlar sevgilerinde ve övgülerinde öyle ileri gittiler ki onu Allah’ı sever gibi sevip, Onu över gibi övmeleri ile şirke düştüler. Hiçbir kimse Allah gibi sevilmez ve yüceltilemez, ki bu bir peygamber de olsa. Bunun içindir ki âyette “Onlar Allah’tan başka bilginlerini ve rahiplerini kendilerine Rab edindiler, Meryem oğlu Mesih’i de. Oysa onlar bir olan Allah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur.” (Tevbe: 31) buyrulur.
Peki İslam âleminde buna benzer şirk hareketleri mevcut mudur? Böyle bir tehlike her zaman ihtimal dahilindedir.
O yüzden ayette “Allah’ı bırakıp da kiminiz kiminizi Rab edinmesin” buyurulmuştur. (Âl-i İmran: 64) İşte bu ayette beyan edildiği üzere hiçbir kimse Allah’ın zâtında olduğu gibi sıfatlarında ve şuunatında ortak değildir ve benzeri de kabul edilemez. Biz muvahhid mü’minler olarak her türlü ifrat ve tefritten uzak tevhidi hayatımızın merkezine alarak yaşamalı ve her adımda her nefeste tevhidi soluklamalıyız.
Lâ ilâhe illallahu vahdehû lâ şerîke leh, lehü’l-mülk ve lehü’l-hamd.