Ülke olarak ekonomik, siyasî ve sosyal konularda çok büyük problemlerle karşı karşıya olduğumuzu kimse inkâr edemez.
Her sahada yaşanan krizler de bunun göstergesi. Elbette bu krizleri aşmak mümkündür, ancak bunun için “adalet”in tam olarak tecelli etmesi ilk şart olsa gerek.
Adlî yıl açılışı vesilesiyle yapılan açıklamalar da bunu gösterdi. Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, “Savunma makamı güçlü olmadan bağımsız yargı, bağımsız yargı olmadan da gerçek bir hukuk devleti inşa etmek mümkün değildir” demiş.
Muhtemelen aksini iddia eden olmaz, ancak bunu sağlayacak olan siyasî iradenin işi yavaştan aldığı ve ülkemizde ‘hukuksuzluk’ olmadığını düşündüğü anlaşılıyor. Tabiî ki iktidar cephesinden hadiseye bakınca adalet çok hızlı işliyor. Türkiye’yi idare edenler aleyhinde bir mesaj paylaşılsa o kişi anında derdest ediliyor ve ekseriyetle de ‘peşin ceza’ anlamına gelecek şekilde tutuklanıyor. Benzer bir mesaj muhalifler için paylaşılsa, harekete geçmesi gereken yetkililer duymazdan geliyor. Böyle iki farklı tavır sergilenen bir yerde tam adaletin tecelli etmesi mümkün olabilir mi? “Yok, böyle olmuyor. Adalet terazisi tam, doğru ve adil şekilde tartıyor” diyebilen var mı?
Sağkan, yaptığı konuşmada yargı bağımsızlığını ortadan kaldıran, yargıçları baskı altına alan ya da mahkeme kararlarını uygulamayan bir yaklaşımın, yalnızca hukuk devletini değil, demokrasinin varlık sebebini de ortadan kaldıracağını da ifade etmiş.
İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu da, yeni adlî yıl açılışı vesilesiyle yaptığı açıklamada şöyle demiş: “Hukuk devletini tahkim edememiş bizim gibi ülkelerde adlî yıl açılışları, devleti yönetenlerin kendi vicdanlarıyla yüzleştiği günler olmalıdır. Ancak iktidar, boş laflarla geçiştirerek gerçeklikten kopmuş vaziyette pembe tablolar çizmektedir. Milletimiz, her alanda adalete hasrettir.”
Türkiye’yi idare edenler bu açıklamaları ‘muhalif’ görerek beğenmeyebilir. Peki, Yargıtay Başkanı Ömer Kerkez’in çizdiği tablo acaba iktidarın hoşuna gidecek türden midir? Kerkez konuşmasının bir bölümünde şöyle demiş: “Yargı hiçbir beklenti veya korku içinde olmadan, kamuoyunun ve sosyal medyanın baskısı ve etkisi altında kalmadan, tamamen ve sadece gerçekler ve deliller ışığında, vicdanî kanaatine göre hareket etmelidir. Sonuçta, adaletin tecellisi olarak ortaya koyduğu karara herkesten önce ve herkesten çok kendisinin inanması gerekir. Adalete güven duygusu ancak bu şekilde tesis edilir.”
Türkiye’yi idare edenler, “Ülkemizde adalet tam olarak tecelli ediyor. Adalete güven tesis edilmiştir” diyebilir mi?
Peki, adalete güveni tesis etmek uygulamalar yoluyla iktidarın vazifesi değil mi?