İnsan hayatında bazen azla yetinilir, bazen de çoklar yetmez olur. Bu farkın temelinde sadece miktar değil; niyet, şükür ve Allah’ın verdiği bereket vardır.
Bereket; ölçüyle izah edilemeyen bir bolluktur, manevî bir ikramdır.
Bediüzzaman Said Nursî’nin Risale-i Nur eserlerinde sıkça vurguladığı bu kavram, sadece maddi rızıklarda değil; zaman, sağlık, huzur ve hizmette de kendini gösteren ilahi bir nimettir.
Risale-i Nur’da geçen örnekler bize gösteriyor ki, ihlasla yapılan hizmetlerde ve Allah’a güvenen kalplerde, az olan bile çok etkili olabilir. Gerçek bereket, görünmeyen ama hissedilen bir rahmettir.
---
Bereketin Yaşanmış Delilleri
Bereket, Risale-i Nur hizmetinde sadece bir kavram olarak kalmamış; birçok somut olayla yaşanmış ve gözle görülür hâle gelmiştir. Üstad Bediüzzaman ve talebelerinin hayatında görülen bu hâller, bereketin ilahi bir tecelli olduğunu ortaya koyar.
---
1. Ekmek Bereketi – Üstadımızdan Hatıra
Şöyle ki: Hapishanede bir tek ekmek, sekiz ve bazen on gün bana kâfi geldiği gibi burada da aynen o tarzda yaşıyordum.
Hem ben hem kardeşlerim, bunu benim az yemek ve iştahsızlığıma veriyorduk. Halbuki çok emarelerle kat'iyen anladık ki o acib hal bereket neticeleri imiş.
Birkaç defa sekiz günde bana kâfi gelen bir ekmeği aynı iştiha ile –çalışmadığımdan berekete mazhar olmadığım zaman– iki günde, bazen bir buçuk günde bitiriyordum.
Demek bu on altı ve on yedi seneden beri benim mükemmel tayinatım, Risaletü'n-Nur'un hizmetinden gelen bir bereket idi.
Bu yaşanmışlık, maddî imkânların ötesinde, manevî gayretin neticesi olan bir bereketin en canlı delilidir.
---
2. Peynir ve Tereyağı Bereketi
Risale-i Nur talebeleri, Üstad Bediüzzaman’ın sofrasında yaşanan birçok bereket örneğine şahit olmuşlardır. Bunlardan biri de peynir ve tereyağı ile ilgilidir.
“Yine bir vak'a-i bereket: Üstadımızın bir okka (yaklaşık bir kilo) peyniri vardı. Ekser günlerde o peynirden hoşuna gittiği için bir iki defa yiyordu ve bize de veriyordu.
Hem yemeksiz olduğu ekser vakitlerde ondan yediği halde, altı ay kadar devam ettiğini ve hâlen de yüz dirhem kadar o peynirden bulunduğunu görüp yakînen tasdik ediyoruz.
Fakat bu hâdise-i bereketin ifşasından sonra, evvelce görünmeyen dibi görünmeye başladı, noksaniyetini gösterdi. Evet, bereket hususunda şâyan-ı hayret bir hâdisedir.
Hem yarım kilo tereyağı, ekser günlerde fazlaca sarf olunduğu halde, elli güne yakın devamıyla anladık ki şüphesiz bir bereket içine girmiş.
3. Sofradaki Misliyle Tamamlanma
Risale-i Nur talebeleri, bir öğle vaktinde sofrada bulunan ekmek, tereyağı ve kabak tatlısı ile Üstad Bediüzzaman, bu ikramları, talebeleriyle birlikte paylaşmıştı.
Tereyağı ve kabak tatlısını ekmekle yemeye başladık. Daha sofrada iken, ümit edilmeyen bir vakitte ve bir tarzda ve aynı miktarda; bir adam geldi, elinde yediğimiz kadar taze ekmek, aynı yediğimiz miktarda tereyağı ve diğer elinde bize verilenin tam bir misli kabak tatlısı olarak kapıyı açtı.
Risaletü'n-Nur şakirdlerinin rızkındaki bereket-i Rabbaniyeyi gözümüzle gördük.
Bu hâl, hem maddi hem manevi anlamda bir ikmal ve ikram tecellisidir.
---
4. Zaman ve Rızıkta Bereket – Emin Kardeş
“Risaletü'n-Nur’a çalıştığımız zaman hem rızkımızda bereket ve suhulet, hem kalbimizde bir inşirah ve ferah zahiren hissediyoruz.
Ezcümle ben kendim –yani Emin– itiraf ediyorum ki: Risaletü’n-Nur dairesine girmeden önce bütün sene çalışırdım. Ne vakit Risaletü’n-Nur dairesine girdim; beş seneden beri üç dört ay kadar çalıştığım halde, evvelkinden daha müferrah ve daha mesud bir halde yaşıyorum.
Bu örnek, samimiyetle yapılan manevî bir hizmetin, berekete vesile olduğunu gösterir.
--
Risale-i Nur’da geçen örnekler gösteriyor ki; gerçek bereket ihlastadır.
Bizler, hayatımızda bereket arıyorsak; sadece kazancımıza değil, niyetimize, ibadetimize ve şükrümüze bakmalıyız.