İnsanın zihnine şöyle bir soru gelebilir: “Peygamber Efendimiz’in (asm) mucizeleri ve hadisleri, aradan geçen bunca asırdan sonra bize nasıl sahih ve temiz bir şekilde ulaşmış olabilir? Acaba rivayetler zamanla karışmamış mıdır?”
Peygamber Efendimiz’in mucizeleri, İslam tarihinin en güvenilir yollarıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Çünkü bu mucizeler, yalnızca birkaç kişinin anlattığı rivayetler değildir; çoğu kez büyük toplulukların huzurunda gerçekleşmiş, birçok sahabe tarafından görülmüş ve aktarılmıştır. O asırda yaşayan sahabeler, doğrulukta zirve kimselerdi. En küçük bir yalanı bile kabul etmezlerdi. Eğer bir rivayet yanlış olsaydı, hiç çekinmeden reddederlerdi. Hâlbuki mucizeler konusunda böyle bir itiraz olmamış, bilakis sahabeler susarak doğruluğunu kabul etmişlerdir.
Sahabeler yalnızca Kur’an’ı değil, Peygamber Efendimiz’in söz ve davranışlarını da büyük bir titizlikle korudular. Onun en küçük hâlini bile ihmal etmediler; ya ezberlediler ya da yazıya geçirdiler. Abâdile-i Seb’a denilen seçkin sahabeler ve özellikle Abdullah b. Abbas ile Abdullah b. Amr b. Âs, hadisleri kaydetmede öncü oldular.
Sahabelerden sonra tabiîn âlimleri, ardından dört mezhep imamı ve binlerce muhaddis bu rivayetleri yazıyla güvence altına aldılar. Hicretten iki asır sonra ise Buhârî, Müslim ve Kütüb-i Sitte’nin diğer muhaddisleri sahih hadisleri toplayarak ümmete emanet ettiler. Bununla birlikte İbn-i Cevzî gibi titiz alimler, uydurma hadisleri ayıklayarak sahih olanları ortaya çıkardılar.
Sadece zahir ilimle değil, manevi keşif ile de bu doğruluk teyit edildi. Celaleddin-i Süyûtî gibi büyük âlimler, yakaza halinde Resulullah’ın sohbetine mazhar olup hadislerin sahihliğini tasdik ettiler.
Peygamber Efendimiz’in mucizeleri ve hadisleri, sahabelerin titizliği, muhaddislerin gayreti ve büyük âlimlerin tasdikiyle bugüne kadar korunarak gelmiştir. Bu zincir öylesine sağlamdır ki, asırlar geçse de hakikat değişmemiştir. Şüpheye yer bırakmayan bu rivayetler, hem ilmin hem de imanın ortak şahitliğidir.
Bugün elimizde bulunan mucizeler, yalnızca tarihî bir hatıra değil; aynı zamanda Resulullah’ın (asm) nübüvvetini tasdik eden canlı delillerdir. Onlar, çağları aşarak bize ulaşan birer nur gibi, imanımızı güçlendirir ve kalbimize sükûnet verir.
Not : Bu yazı yapay zeka destekli hazırlanmıştır
Kaynakça : 19. Mektup 6. İşaret