Berat Gecesinden Kadir Gecesine kadar bir sene içinde meydana gelecek doğumlar, ölümler, rızıklar, eceller, savaşlar ve barışların melekler tarafından şarta bağlı kaderde yazıldığı hadis-i şeriflerle bildirilmiştir.
Şarta bağlı kaderde kaydedilen olaylar, bağlı olduğu şart yerine gelirse gerçekleşir, şartlar yerine gelmezse o da gerçekleşmez.
Cenâb-ı Hak tarafından imtihan meydanı olarak seçilen yeryüzünde, fertler ve milletler arası olaylar cereyan etmektedir. En dar topluluk olan aile hayatından devletler arası olaylara kadar her hadise, insanların ve toplulukların imtihan vesilesidir. Allah (cc) onlarla kullarını dener ve imtihandan geçirir.
Kâinatta mutlak galip olan hayır, hak ve güzellik olduğundan, her daim imtihan olan insanların ve toplulukların ara sıra imtihanları şiddetli olur. Böyle zamanlar geldiğinde eleğin altına dökülenler, üstünde kalanlardan çoktur. Mühim olan ise, imtihan olunduğunun şuurunda olmak ve eleğin üstünde kalanların arasında olabilmektir.
İmtihanların şiddetlenmesinin en önemli faktörlerinden birisi su-i zandır. Başkaları hakkında kötü zan ve yorumlarda bulunmaktır. Hiçbir delile, emare ve ispata dayanmadan yapılan kötü zan ve yorumlar, daha sonra savaşların bile çıkmasına sebep olacak sonuçlara kadar gidebilir. Bahsi geçen mânânın dehşetini nazara veren sevgili Peygamberimizin (asm), Hazret-i Ebu Hüreyre’den (ra) rivayet edilen bir hadisinde “Zandan sakının. Çünkü zan, insanın içinden geçen en yalan şeydir. İnsanların gizli yönlerini araştırmayın, ayıplarını öğrenmeye çalışmayın, birbirinize karşı üstünlük yarışına girmeyin, birbirinize haset etmeyin, birbirinize karşı kin beslemeyin, birbirinize sırt çevirmeyin. Ey Allah’ın kulları kardeş olun.” buyurmuştur. (Camiü’s-Sağir, cilt. 2, s. 742 Hadis.1576)
Tarafgirlik, inat, haset ve kötü zanlardan meydana gelen kargaşalar zamanı geldiğinde, gizlice yapılan toplantılar ve fısıldaşmaların zararlarını nazara veren Cenâb-ı Hak, âyet lisanıyla “Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak sadâka vermeyi veya iyilik etmeyi yahut insanların arasını düzeltmeyi emreden başka (o müstesnadır). Her kim de bu işleri, Allah’ın rızasını arayarak yaparsa, biz ona âhirette büyük mükâfat vereceğiz.” (Nisa Sûresi: 114) buyuruyor.
Aile hayatında kötü zanlardan doğan huzursuzluklar, zamanla ayrılmayla sonuçlanmaktadır. Bilgi, belge, delil ve ispat olmadan meydana gelen bu tarzdaki olaylar, cemiyet hayatını tehdit eder hale gelip, çocukların perişan olmalarına sebep olmaktadır. Devlet çapında tedbirler alınması gereken bu vahim tablo için Hak Teâlâ, “Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden veya yüz çevirmesinden endişe ediyorsa, bir anlaşma ile aralarını düzeltmelerinde karı-koca üzerine bir günah yoktur. Sulh en hayırlı bir iştir. Zaten nefislerde kıskançlık hazırlanmıştır. Eğer iyi geçinip arayı düzeltir, zulüm ve geçimsizlikten sakınırsanız, elbette Allah, yapacağınız her şeyden haberdardır.” buyurmaktadır. (Nisa Sûresi:128)
Evet, sulh en hayırlı bir iştir. Şimdiye kadar sulh ve barıştan kimse zarar görmemiştir. Ama savaşın zararları, Ortadoğu coğrafyası başta olmak üzere, bütün dünyada görülmektedir. Mü’min ve Müslüman olan toplulukların birbiriyle uğraşması veya savaşması en acınacak bir tablodur. Allah rızası için birbirini yok etmek veya öldürmek isteyen bir Müslüman olabilir mi? Ne kadar zavallı ve acınası bir durum!
Hucurat Sûresi 10. âyette Allah (cc) “Mü’minler ancak kardeştirler. Onun için (ihtilâf ettikleri zaman) kardeşlerinizin arasını düzeltin ve (Allah’ın emrine muhalefetten ) sakının ki, merhamet olunasınız.” ferman etmektedir.
Hiçbir sebep veya bahane, mü’minleri kalben birbirlerinden soğutmaya, ayrılmaya ve kopmaya sebep olmamalıdır. Özellikle aynı dâvâya inanmış ve gönül vermiş olanlar, bu hususta daha dikkatli olmalıdır. Tarafgirlik, inat, haset ve su-i zan gibi hallerden ehl-i dalâlet ziyadesiyle istifade etmektedir. İttihad-ı İslâmı hedefleyenler ve muhabbet fedaisi olmak dâvâ edenler, her türlü hissiyatını dâvâsına feda etmelidir. Zira sulhta hayır, ihtilâfta ise zarar ve azap vardır.