Eşiyle çocuklarıyla insanın konuşabilmesi ne güzel.
Böylece sıkıntı azalıyor, neşe katlanıyor. Sıkıntı, yalnıza ağır geliyor.
Bir akşam, ev ahalisiyle, küçük kızımın teklifiyle özel bir oturum yaptık. Oturum şöyle oldu; ailedeki bütün fertler birbirine üç soru soracak. Her türlü soru serbest. Tam bir tatlılık içerisinde bir gerilim de başladı. Kim, kime, ne soracak, merak başladı. Süreç, çocuklardan en küçük, en büyüğe sorarak başladı. Sonra diğerleriyle devam etti. Sorular da heyecan verici, cevaplar da; itiraflar, özürler, memnuniyetler, şikâyetler hepsi var… Ortam hareketli.
Güzel olan ortamda iyi niyet var; anne, baba-evlât sıcaklığı, tatlılığı var.
Sorular, kaliteli ve derinlikli; cevaplar samimî. Alınan cevaplar yüze memnuniyet olarak yansıyor. Her soru yeni ufukları zorluyor, cevaplar da.
Sıra bana gelmişti. Evlâtlarım ve eşimin soruları karşısında bu kadar zorlanacağımı hiç düşünmemiştim. Şükür ki, alnımızın akıyla çıktık.
Oturumda ufak yollu gerilimler, savunmalar, hücumlar olmadı değil. Ama genel itibariyle itirafların, neşeli muhasebelerin olduğu herkes için istifadeli bir iki saat geçmiş. Böyle serbest ortamlarda, normalde söylenemeyen pek çok şey daha rahat söyleniyor. Tanıyor olduğunuzu düşündüğünüz evlâdınızın, anne babanızın farklı yönleriyle karşılaşıyorsunuz. Güzel olan da bu.
‘Neler soruldu?’ merakı gidermek için, küçük kızımın bir sorusunu paylaşayım: ‘Baba, kızımdan bir hayat boyu şöyle bir beklentim var dediğin bir şey var mı?’. Ben de pası kaçırmadım, bir vasiyet gibi beklentilerimi sıraladım.
Benim eşime, eşimin bana karşı soru ve cevapları, geçen evlilik yıllarımız hakkında bizi mutlu etti. Geliştirmemiz gereken yönler yok değil tabi.
Bir küçük aile içi uygulama, bizi mutlu etti. Mazhar olduğumuz nimetleri ve şükür borcumuzu hatırladık.
Birbirimize sevgi - saygı; Rabbimize başta namaz ve ibadetler olmak üzere kulluğumuz, günlük okumalar, bizi maddî ve manevî muhafaza edecek, şahs-ı maneviye sımsıkı sarılmak olan ailece kırmızıçizgimizi tazeledik. Binler şükür.