Beni ‘sen’den soracaklar, seni ‘ben’den soracaklar, beni ‘ben’den soracaklar, seni ‘sen’den soracaklar; seni yastığından, beni niyetlerimden, seni attığın adımlardan, beni bütün bakışlarımdan, bizi dokunduğumuz varlıklardan, dokunmadıklarımızdan, üzerine oturduğumuz taştan, sandalyeden, koltuktan, yattığımız yataktan, bindiğimiz araçtan, gitmediğimiz akrabadan, evimizin köşesindeki çiçekten, odada yanıp duran lambadan, giymediğimiz gömlekten, içtiğimiz sudan, attığımız ekmekten soracaklar…
Soracaklar da soracaklar.
Her andan, her günden, her aydan, yıldan soracaklar. Kayıt be kayıt her şey dökülecek meydana. Elimizi dilimizden, dilimizi elimizden; bedenimizi ayaklarımızdan, başımızı bedenimizden; hasılı, her azamızı her azamızdan soracaklar. Zerre miskal ne varsa çıkacak ortaya. Teşhir edilecek âleme. Telefon detaylı görüşme dökümü gibi, her şey saniye saniye ortada. Kimse, ‘hayır’, ‘olmadı’, ‘yapmadım’, ‘yemedim’, ‘içmedim’, ‘söylemedim’, ‘su-i zan etmedim’, ‘hayal etmedim’, ‘gıybet etmedim’, ‘iftira etmedim’, ‘dinlemedim’, ‘duymadım’, ‘görmedim’… diyemeyecek.
Her azanın kaydı işleyecek anbean. Kaçacak yer olmayacak. Kayıtlarda silinme olmayacak. ‘Sus!’ diyemeyecek kimse kimseye. O an yüzün kızarması bir anlam ifade etmeyecek. Pişmanlık bir anlam ihtiva etmeyecek. Aman Allah’ım!
En çok hukukumuz olanlardan ‘biz’ sorulacağız. Eşimize, ‘Nasıl bilirsin?’ denilecek. Ve o da, üzerinde hiçbir söz, kaş, göz, mimik baskısı hissetmeden cevap verecek. Razı olup olmadığını söyleyecek. Anne babamız, sonra çocuklar, iş arkadaşlarımız hepsi konuşacak. O ana kadar hukukumuzun geçtiği kim varsa, bizi onlardan soracaklar. Mahalle bakkalımız, berberimiz, kasabımız, bizi hep o hatta taşıyan minibüs kaptanımız, sokak başındaki karpuz satıcısı, zaman zaman evimize paket getiren kargocu, ara ara evimize uğrayan servis görevlileri hepsine biz sorulacağız. Seni nasıl karşılardı, selâm verir miydi, tebessüm eder miydi, hal hatır sorar mıydı, razı mısın bu insandan denilecek? Aman Allah’ım!
Nasıl gidiyor olduğumuz, nereye gidiyor olduğumuzu gösteriyor. Cennetimiz veya Cehennemimiz, hukukumuz geçen insanların, varlıkların bizden razı olup olmamasından anlaşılıyor. Vicdanı susturmasak gerçekler görünüyor. Toz kondurmadığımız nefsimiz ölümü bize uzak gösteriyor. İş işten geçmeden, sorguların bir rüya olduğunu temenni edelim. Bu andan tezi yok, tövbe istiğfar ile yeni bir sayfa açalım hayatımıza. Gerçekten helâlleşelim her şeyle. Çok geç olmadan…