Daha önce aynı şehirde birlikte hizmetler ettiğimiz bir kardeşimizle bir vesileyle telefonla görüşme durumu hasıl oldu.
Güzel düşüncelerle ama biraz da tereddütle telefon rehberinden ismini bulup arıyorum. Telefon çalıyor, çalıyor, bende de heyecan arttı artıyor. Açtı açacak. Çok beklersin derler ya, onun gibi ben de çok bekledim, bekledim…
Biraz sonra telefonum çaldı. Baktım ilgili kardeş. ‘Kardeş’ derken torun torba sahibi kocaman adam. Ben hemen açtım ve konuşmaya başladım. Neden aradığımı ifade ettim. Ama daha iş oralara gelmeden, ses tonu ciddi şekilde bir yabancılık, bir soğukluk hissettiriyordu. Muhabbet açılsın diye sorduğumuz sorular hep orta yerde kalıyordu. Durum belli ki duygu değişmişti.
Doğrusu anlaşılmayan bir şey vardı orta yerde. Ben, kendisiyle tanıştığımız mekanda halen sohbetlere, birlikte heyecanlar paylaştığımız Yeni Asya gazetesini almaya devam ediyorum. Birlikte muhabbet çayları içtiğimiz insanlarla birlikteliğimiz sürüyor. Ortamı terk eden, alınan meşveret kararlarına muhalefet eden, gazeteyi almayan, aidiyet bağlarını kesen, karşılaşıldığında selam vermeyen, telefon açıldığında muhabbetsiz kelimeler sarf eden kendisi, ama suçlu yine biziz. Bu nasıl oluyor? Bu durum hakkaniyete sığar mı?
Tamam, meşveret kararımıza rağmen farklı bir siyasi partiye oy verebilirsin, taraftar olabilirsin, bunun için farklı bir topluluk içinde bulunabilirsin, hatta farklı bir meşrepte hizmetlerin olabilir veya olmayabilir; -Herkes verdiği oyun, şeriki olduğu icraatların hesabını Allah’a vermeyecek mi?- bunların hiçbirisi insani münasebetleri kesmeye sebep olabilir mi?
Netice şu ki, hukukunuz olan bir insan sizinle konuşurken ses tonu öncekinden farklı ise belli ki araya bir (siyasi) kara kedi girmiştir. Siyasi tercihler için ebedi kardeşliği zedelemek gayretullaha dokunur Allah korusun.
Buna çok dikkat gerektir!