"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Korkak, korkutur

Sebahattin YAŞAR
12 Kasım 2012, Pazartesi
Korkaklık, manevî bir hastalıktır. Onun için korkak olan bir insanı manevî hasta olarak kabul etmek gerekir. Böylece onunla olan bütün muamelelere dikkat lâzımdır. Çünkü korkak, korkutur.

Korkakla adım atan, en dar zamanda yalnız kalmayı göze almalıdır.
Korkakta nokta-i istinat (bir güce dayanma noktası) olmadığı için, korkar.
Korku, cesareti yok eder. İnsanın bir şeyler yapabilme potansiyelini tüketir. Böylece korkunun hakim olduğu ortamda bir gelişme, bir yenilik olmaz.
Hakikî imanı olmayanın, hakikatte cesareti olamaz. Oysa, Allah’ın güçlü kulları, aynı zamanda cesur olanlardır. Çünkü cesaretin menbaı, imandır.
İmanı güçlü olan insanda, kâinata meydan okuyabilme cesareti vardır. Böyle bir insan, hadisatın karşısında titremekten kendini kurtarır. Her şeyin Sahibine dayandığı için, her şey ona musahhar olur.
Böyle bir insanı ölüm bile korkutamaz. Çünkü ölüme de korkulacak bir şey olarak bakmaz. Ölümü, sevdiklerine kavuşturan bir terhis tezkeresi görür.
O zaman ölümden bile korkmayan bir insanı, ne korkutabilir?
İmanı güçlü olan, her türlü probleme, sıkıntıya karşı dayanıklıdır. İhtiyaçları karşılayanın O olduğunu bilir. Her türlü sıkıntının, problemin üstesinden gelebilecek gücün, Allah olduğuna iman eder.
İmanlı insan tevekkül eder. Allah’ı vekil kılar. Yani Allah’ın vekil olduğu bir şeyden insanın tereddüdü, şüphesi kalır mı? Ve vekâlet veren bir insan, kendine düşeni yaptıktan sonra daha onun işine karışır mı?
İşte korkak, neticeyi de kendisi tayin etmeye kalkar. O zaman ister istemez haddi olmayan yüklerin altına girdiği için ezilir, yıkılır ve korkaklığı iyice artar. Oysa korkaklığını arttıran şey, Allah’ın işine karışmasıdır. Çünkü insanın aklı her şeyi tartamaz. İnsanın gücü her şeye yetemez. Ama her şeye gücü yetene, her şeyi bilene, her şeye hükmedene dayanınca, her şey insana hizmetkâr olur. Çünkü O, ol der oluverir.
Korkaklığın kaynağı ise, küfürdür. Küfür, bir güce dayanmamaktır. Mekânın sahibini tanımamaktır. Her türlü nimetlerden yararlanıp, Nimetlendireni, Mün’imi bilmemektir.
Korkak, acizliğini ve fakirliğini bilmez. Neye gücünün yetip, neye yetmeyeceğini idrak etmez. Acz ve fakrını idrak edememek, her şeyi düşman olarak görmeyi netice verir. Her şeyi düşman telâkki edince de, haliyle onlarla baş etmek mümkün olmayacaktır. Ve insan, ümitsizliğe kapılıp, küfrü daha da artacaktır.
Bu halette bir insanın ruh hali, ne kadar korkunçtur.
Böyle bir insanla ne konuşulur? Ona ne danışılır? Ondan ne istenir?
Nitekim böyle bir insanla iş yapmak dahi doğru değildir. Yani istenen netice hasıl olmaz. Çünkü korkak insan, her şeyden çekinir, cesareti yoktur. Bir dayanak noktası yoktur. Korkan bir insanın, kendisine danışıldığında vereceği düşünce ve fikirler de korkunç olacak, korkutacaktır.
İşte korku, hayatı koruma sınırının ötesine geçince, çekilmez hale gelir. Normalde hayatı korumaya dönük verilen bu duygu, insan, neyden, ne kadar korkacak bilmezse, hayatı azaba dönüştürür.
Oysa insanın saadeti, rahatı, huzuru Sahibine sığınması oranındadır. Sahibinden uzaklaşmış bir insan elbette endişeler ve kaygılar içerisindedir.
Yani sahipsizlik düşüncesi, ne derin bir uçurumdur. Ne içinden çıkılmaz bir dehlizdir. Böyle bir, ‘her şey sahipsizdir’ inancında olan bir insan, nasıl esen rüzgârdan, hastalık taşıyabilen küçük bir sinekten, keneden; kocaman bir cisim olan ve top güllesinden daha hızlı hareket edip, dönüp duran yer küreden, yıldızlardan, gezegenlerden korkmasın?
Hatta sahipsizlik düşüncesiyle nasıl kafasının içindeki âlemden, karnının içindeki organlardan, attığı her adımdan ürkmesin, korkmasın?
Oysa kâinatta hiçbir şey Sahibinin, Malik-i Ebedî’nin izni ve müsaadesi olmadan hareket edemez, adım atamaz, dönemez, yükselemez, kendisine verilen görevi bir an bile olsun ihmal edemez inancında olan bir insan elbette büyük bir rahatlık, güven ve huzur içerisinde olacaktır.
Zaten korkunun insanda oluşması da, Sahibiyle olan irtibatı, yakınlığı oranındadır. O’ndan uzaklaşma korku sebebidir. O’ndan uzaklaşan, korkuya yaklaşır.
İnsanların ciddî korktuğu ölüme, kâmillerin gülerek gitmeleri, ölüme, kavuşma gecesi ‘şeb-i arus’ demeleri bundandır.
O (c.c.) varsa, korku yoktur.
Korku, O’nun bahşettiği hayatı korumak için vardır.
O da korkunç değildir.
Hasılı, korku, korkunç değildir.

Okunma Sayısı: 7768
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı