"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Önce, medrese mi? Anne mi?

Şükrü BULUT
05 Aralık 2025, Cuma
“Önce insan” diyeceğinizi biliyoruz… “Medrese de insan için” diyeceksiniz…

Âhirzaman’ın tahribatından insanı kurtarsanız da, medrese yoksa insaniyetin hayatiyeti devam etmiyor. Sığınaktan, melce’den veya tahassüngâhtan yoksun ise anne; insanı da, medreseyi de kaybederiz. Zamanın dehşeti buradan geliyor. Global düzeyde ilâhlığını ilân etmiş,–kendince–Allah ile mücadeleye girmiş cereyanların, annelerin dünyasını işgal ettiği zamanımızdan bahsediyoruz.

Bir asır önce annelere veya anne adaylarına şeklen bir hücum vardı: Kıyafet, hürriyet perdesindeki ismetlerine müdahale, israf ile hayatlarını zorlaştırma ve kısmen sefahat… Günümüzün vahşi hücumu, dündeki dönüşümü ehven bıraktı. Kimliğine, bedenine, kimyasına, psikolojisine ve Bediüzzaman’ın tel’in ettiği cereyanlarca tuzağa çekilen kadınlara, dünün kadınlık dünyasının terk ettirilmesi hedefleniyor. Şeytanın komutasında bir araya getirilmişlerin erkeklerle savaşa teşvik edildiklerini görenler; yalnızca “Eyvah diyebiliyorlar…

Anneler için medrese formatını merak edenler de bunun misalini Asr-ı Saadet’te buluyorlar. Hz. Aişe’nin (ra) Efendimizle (asm) evlenmesinin çok hikmetlerinden birisi medrese olmalı. Şiirde, matematikte, belâgatte, hukukta ve hadis ilminde, ümmetin üstadları arasına girmiş Aişe-i Sıddika’nın hayatı, hanımlar için medresenin tâ kendisi olduğundan; bu bahsin müşahhas tarihçesini ilgili araştırmalara bırakıyoruz.

Münafıklarla bazı materyalist şarkiyatçıların; Müslümanların eğitimde, ilim tahsilinde ve fıtrî sosyal hayatta kadınlara imkân vermedikleri safsatasının iftiradan öteye gitmeyeceğini kendileri de biliyorlar. İslâm tarihi medeniyetiyle bu yalanı tekzip ediyor. Kadın ile erkeği–fıtratta olduğu gibi–ailenin birer parçası olarak gören semavî dinlere itiraz eden materyalizm (deccaliyet) karşısında, İslâm toplumunun gösterdiği zaaf ve Asr-ı Saadet’in paradigmalarından–nefis ve şeytanlarına uyduklarından–uzaklaşması ile başlayan mağlubiyet sürecinin sonuna gelmiş bulunuyoruz. 

Annelerin günümüzdeki eğitimlerine Kur’ân ve Sünnete göre imkân verecek medreseyi çoktan konuşmamız gerekiyordu. Belki de Sultan Abdülhamid’in; mektebi Şark’ın en ücra kasabasına götürürken, medreseyi problemleriyle baş başa bıraktığı zamanda; “anne ve medrese” meselesinin konuşulması gerekiyordu. Mektebi esas alanların; Allah ile savaşan materyalistlerin, kadını erkekten ayırarak aileyi parçalayacaklarını; Marksist Frankfurt Mektebi’nin, insanı hayvanın madununa düşürecek derecede şehvanî duygularıyla tahriple Şeytan’a oyuncak haline getireceğini hesaplayarak;  medreseyi kadın ve erkeğe göre yeniden ıslahları lâzımdı. 

Bu noktada; hayalen 1907’ye, Seyda’nın Medresetü’z-Zehra sevdasıyla Payitaht yollarına düştüğü zamanlara, rüşvetlerle kendisini susturmak isteyen Sultan’a itiraz ettiğinden düşürüldüğü tımarhane ve zindan günlerine gitmemiz, vaciptir. Altmış beş sene boyunca peşinden koştuğu sevdaya; o zamandan zamanımıza kadarki idarecilerimiz kulak verebilmiş olsalardı, insaniyetimize dehşet veren şu “kadın tereddileri” manzaralarıyla karşılaşmazdık.

Mevzumuza dönelim… Medresenin ıslahı peşinden koşarken, annelik haklarını sefahet ile veya fıtrattan uzaklaşma ile kaybeden kadınlarımızın başına gelen felâketler, soluksuz bırakıyor bizi… Düştüğümüz yerden bizi kaldıracak kuvveti toplayacağımız yerin, yine medrese olduğundan şüphemiz yok… Doğurduğu çocuğunu zamanın şartlarına–çok yönden–yetiştirecek kaç anne bulabiliriz ki... Zamanımızda, annelere yapılacak acil yardımların arasında, elbette medrese de olacaktır. Kadının şahsiyetinden insaniyeti kurtarmaya yönelen hamiyetperverlerin dünyasında medrese, artık öncelik kazandı. Fıtratı tahrip edenlerle savaşacak kadınlarımızın toplanacağı ve sığınacağı mekân olarak medreseyi dünyalarına koymamış ebeveynlerin, şimdiden kaybettiklerini söyleyebiliriz. 

Mütekâmil medrese arayamayacağımızdan, Kur’ân ve Sünneti şefkat ve sütüyle yavruya verebilecek olgun mürebbiye de bulamayız. Bir yerden başlamak zorundayız. Tıpkı Medinetü’n-Nebî’de olduğu gibi. Fikrini ve gönlünü Kur’ân’a vermiş her anne bir mürebbiye ve bütün mekânlar medrese… Zira kaybolan imanımız, iffetimiz, yavrularımız ve geleceğimiz… En güzelin güzele düşman olduğunu bilenler, zamanın felâketinden kurtarabildikleri biricik yavruları için şükrediyorlar.

İnşaallah devam edelim…

Okunma Sayısı: 158
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı

    En Çok Okunanlar