"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Risale-i Nur ve hikmet (2)

Şemseddin ÇAKIR
23 Ocak 2020, Perşembe 00:12
Hakîm olan Kur’ân, hikmeti gereği her asırda kendine muhataplar bulmuş, “hikmet” cevherlerini bulan, bunları muhtaçlarla paylaşan şahıs ve çevrelere remzen veya imaen işaret etmiştir. Onları tebrik edip alkışlayabilir. Diğer insanları bunlardan yararlanmaya bir nevi teşvikte bulunabilir.

Risale-i Nur’da, ahirzamanda tam bir “hikmet manzumesi” olduğundan Kur’ân’ın işaretine mazhar olması hiç de yadırganacak bir husus addedilmemelidir. 

Nitekim müellif bu tür işarat-ı Kur’âniyelere “Allâh-ü â’lem” kaydını düşerek asla şahsını öne çıkarmayıp “Böyle düşünenlere hakkımı helâl etmem” diyor. 

Hem Kur’ân’ın İ’cazına işaret etmek, hem de, insanların bu muhteşem Kur’ân tefsirinin kıymetini bilerek okuyup imanlarını kurtarmaya teşvik etmek üzere bu âyetten söz ediyor.

Bu bağlamda Said Nursî önce “Risâle-i Nur’un” müstesna bir hassasının ism-i Hakem ve Hakim’in mazharı olup bütün safahatında, nizam ve intizam-ı kâinatın ayinesinde ism-i Hakem ve Hakimin cilveleri olan “Hikmet-i Kutsiyeyi ve Hikmet-i Kur’âniyeyi” ders verdiğini beyan ediyor, ardından da, bazı ulemànın iştirak ettikleri ebced hesabına atıf yaparak, söz konusu âyetin 1322 ederek, Risale-i Nur müellifinin âlet ilimlerini bitirip başını kaldırarak “Hikmet-i Kur’âniyeye müteveccih olarak ‘Hadim-ül Kur’ân”vaziyeti aldığı tarihe işaret ettiğini belirtiyor.

Bu yaklaşım sonuç itibariyle işari bir çıkarımdan ibarettir. Bazıları bu çıkarıma iştirak etmeyebilir. Bu kişilerin kendi tercih ve kararlarıdır. Ama Risale-i Nurlar’ın Kur’ân okyanusundan inciler derleyen bir Külliyat olduğuna kimse itiraz edemez ve etmemelidir. Çünki Külliyatın; âyetleri ele alışı, âyetlerle kàinat kitabını yorumlayışı; kâinatta nasıl bir “hikmet” olduğunu gözler önüne serişi tek kelimeyle muhteşem ve orijinaldir. Ve nihayet öteki yüzlerce orijinal yaklaşımı da, metedolojisi ile ortadadır! 

 Bize göre Risale-i Nurlar’ın insanlara ihtiyacı yoktur, fakat insanların bu mübarek ve ihtişamlı Kur’ân’ın hakikî tefsirlerine ihtiyaçları pek çoktur. Onun için, Kur’ân’ı anlamak; iman esaslarını anlamak, ibadetlerin mahiyetini anlayıp zevkine varmak için bu cehd ve gayret zarureten lâzımdır.

ON BİRİNCİ ÂYETİN MEALİ VE TEFSİRİ    

“Onlara kitabı, hikmeti öğretir ve onları temizleyip arındırır. (Bakara 129) buyruluyor.

Âyetin tamamı ise: “Rabbimiz! İçlerinden onlara bir peygamber gönder; onlara âyetlerini okusun, kitabı ve hikmeti öğretsin ve onları her kötülükten arındırsın. Şüphesiz Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin.” denilmektedir.

Bir duâ cümlesi olan bu âyette, Hz. İbrahim ve Hz. İsmail, “Allah’ım onlara içlerinden bir peygamber gönderde, insanlara kitap ve hikmeti öğretsin, ayrıca onları her türlü kirden arındırsın” diye duâ ediyorlar.

Baktığımızda Hz. İbrahimin soyundan gelen Resul-i Ekrem (asm), Allah’ın bu duâlara da icabetin bir gereği olarak Kur’ân’la gelip yani gönderilip insanlara hem kitabı ve hikmeti öğretiyor hem de insanları küfür, şirk, isyan, kötülük gibi her çeşit olumsuzluklardan temizleyip müzekka kılıyor diye görüyoruz.

Görüldüğü gibi bu âyette nebevî misyonun gereği çerçevesinde üç hususun altı çiziliyor:

   a) Kitabı öğretmek,

   b) Hikmeti öğretmek,

   c)  Tezkiye etmek

En genel ifadesiyle âyetteki  “kitap”tan maksad “vahiy”; ya da vahiyle birlikte kâinat yani, kitab-ı kâinat; “hikmet”ten maksat; vahiydeki ve kàinat kitabındaki incelikler, hazineler, sırlar; tezkiyeden maksat, insanları bedeni ve manevî her türlü kirden arındırmak. 

Bu üç misyonu temelde Kur’ân-ı Hakim, Kur’ân’ın mübelliği ve ilk muhatabı olarak Rasul-i Ekrem (asm) gerçekleştirdi ve bir manada gerçekleştirmeye devam ediyor.

Her asırda Kur’ân’ın ve Resul-i Ekrem’in (asm) talebeleri demek olan binlerce âlim, salih mürşid zatlar özellikle de mücedditler, bu misyonu kendi çaplarında eda etmeye çalıştılar. Bugün de yeryüzünde çeşitli ölçeklerde bu misyon bir şekilde eda edilmeye çalışılıyor.

Biz ahirzamanda yaşıyoruz. O halde asrımızda bu misyonu kim ya da kimler nasıl ve hangi ölçekte yerine getirmeye çalışıyor, diye sormamız gerekiyor.

Bu üç misyonu tek tek ele alıp soralım. Kitabı yani vahyi (ve bir anlamda onun açılımı olan kâinat kitabını) Risale-i Nur bu zamanda en mükemmel bir şekilde öğretiyor mu? 

Hakkaniyetli olarak düşündüğümüzde bu soruya “evet” diye cevap vermek gerekiyor. Gerçekden Kur’ân’ın temel mesajlarını (Tevhid, Nübüvvet, haşir, ibadet ve adalet) Risale-i Nur aklî bürhanlarla eşsiz şekilde açıklıyor. Meydandadır.

İkinci misyonla ilgili olarak Risale-i Nur “Hikmeti” en güzel ve en ekmel şekilde öğretiyor mu?

Yine bu soruya hakkaniyetli bir şekilde cevap vermek gerekirse “evet” demek icap ediyor. 

Çünkü Risale-i Nur bir bakıma baştan sona kadar “hikmet” kitabıdır, denilebilir. Külliyat’ın hemen her yerinde kâinattaki hikmet hazinelerinden bahseder. 

Meselâ şu ifadelere bakalım:

 “...İsm-i Hakemin tecelli-i azamı şu kâinatı öyle bir kitap hükmüne getirmiş ki, her sahifede yüzer kitap yazılmış; ve her satırında  yüzer sayfa derc edilmiş; ve her kelimesinde yüzer satır mevcuttur; ve her harfinde yüzer kelime var; ve her noktasında kitabın muhtasar bir fihristeciği bulunur bir tarza getirmiştir. O kitabın sahifeleri, satırları, ta noktalarına kadar yüzer cihette Nakkaşını, kâtibini öyle vuzuhla gösteriyor ki, o kitab-ı kâinâtın müşahedesi, kendi vücudundan yüzderece daha ziyade kâtibinin vücudunu ve vahdetini ispat eder. Çünkü bir harf kendi vücudunu bir harf kadar ifade ettiği halde, kâtibini bir satır kadar ifade ediyor.” (30. Lem’a, Üçüncü Nükte)

Acaba asrımızda  “hikmet”i, yani Allah’ın Hakim isminin tecellisini -bütün kâinata yansıyan ve bütün varlıklarda yankılanan- boyutu ile bundan daha veciz, daha kapsamlı anlatan başka bir kaynak var mıdır?

Üçüncü misyonla ilgili olarak asrımızda tevhid-i hakikiyi aklî ve naklî delillerle en güzel şekilde açıklayarak insanları en büyük kir olan ve Allah’ın affetmeyeceğini söylediği küfür ve şirkten kurtarıp tezkiye-i kalbe kavuşturan Risale-i Nur’dan başka kaynak var mıdır?

Bilfarz olsa bile, Risale-i Nur bu üç misyonu ahirzamanda en ekmel şekilde yerine getiren bir kaynak değil midir? Eğer böyleyse  -ki, elhak böyledir- Kur’ân’ın, böyle bir hizmetkârına bir şekilde delâlet etmesi, işarette bulunarak okuyanları teselli etmesi, bilmeyenleri ona teşvik etmesi onun i’cazına ve hikmetine uygun değil midir?

İşte Said Nursî bu âyetle ilgili olarak Risale-i Nur’un “bir hikmet-i Kur’âniye” olduğunu kaydettikden sonra söz konusu âyetin makamı cifrisinin 1302 ederek Risale-i Nur müellifinin Kur’ân dersini aldığı tarihe tam tamına tevafukla remzen, Kur’ân’ın bahir bir bürhanı olan Risale-i Nur’a işaret ettiğini beyan ediyor.

Hakkaniyetli olarak düşünüldüğünde bu işarat-ı Kur’âniye’ye itiraz etmenin hiçbir karşılığı yoktur ve olamaz!

Okunma Sayısı: 1722
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Ramazan ÇALIŞAN

    23.1.2020 12:02:28

    Siz yazınızda Risale-i nur'da ki hikmet'i anlatıyorsunuz. Bizde yazınızdan sizin Risale-i nurdaki hikmeti nasıl bu kadar derin okuyabildiginizi anlıyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı