“Şeytandan sana vesvese geldiğinde Allah’a sığın. Şüphesiz ki O her şeyi hakkıyla işiten, her şeyi hakkıyla bilendir.”1
Büyük meselelerle uğraşanların, büyük dâvâlarda yürüyenlerin düşmanları da büyük oluyor. 1 doğruyu yaparken önüne her zaman 100 engel çıkıyor, yalnız o 1 doğruyu yapmanın ve aktarmanın hazzı, 100 engelin sıkıntısına bedel oluyor. Bazen de 100 engelin yerini dolduracak, belki de haddinden fazla sıkıntı ve ümitsizlik aşılayacak bir büyük engel âniden önümüze çıkıveriyor, her şeyi bel edebiliyor. Bu safhada şeytandan kalbe gelen ninni fısıltısındaki seslere nefis kulak kabartıyor, en büyük düşman içimizde büyüyor. Şeytan, “Madem bu kişiyi kontrol edemiyorum o zaman zarara sokup durdurayım” diyor.
İşte bu durumda iki yönde hareket tarzı sergiliyor:
Ya şüpheleri yavaş yavaş kalbe bırakıyor.
Ya da büyük meselelerde büyük sorular sorup, bizi damarımızdan yakalayıp, büyük lokmalarla boğmaya çalışıyor. Esfel-i sâfilîn yolunda, ona karşı gelen iman kuvvetine karşı, müthiş bir saldırıya durmaksızın devam ediyor. İşte “tahkikî iman” burada devreye girerek bunları izale ediyor.
Yalnız bu o kadar da kolay olmuyor. Böyle hallerde münazara kaçınılmazken, taktikler savaşıyor, sınav çetinleşiyor. Ama Üstad’ın yöntemi bu zor işi bize kolaylaştırıyor. Âyette belirtildiği şekilde Allah’a sığınıyor, Kur’ân’dan istimdad istiyoruz. O zaman içimiz ferahlayıp, zırhımız kalınlaşıyor.
Burada Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin yaşamış olduğu bir olay bizleri her an için dikkat ve tetikte olmaya sevk ediyor.
“Ramazan-ı Şerif’te, İstanbul’da, Bayezid Cami-i Şerifinde hafızları dinliyordum. Birden, şahsını görmedim, fakat manevî bir ses işittim gibi bana geldi, zihnimi kendine çevirdi. Hayalen dinledim. Baktım ki, bana der:
“‘Sen Kur’ân’ı pek âlî, çok parlak görüyorsun. Bîtarafâne muhakeme et, öyle bak. Yani, bir beşer kelâmı farz et, bak. Acaba o meziyetleri, o ziynetleri görecek misin?’
“Hakikaten ben de ona aldandım, beşer kelâmı farz edip öyle baktım. Gördüm ki, nasıl Bayezid’in elektrik düğmesi çevrilip söndürülünce ortalık karanlığa düşer; öyle de, o farz ile, Kur’ân’ın parlak ışıkları gizlenmeye başladı.
“O vakit anladım ki, benimle konuşan şeytandır; beni vartaya yuvarlandırıyor. Kur’ân’dan istimdad ettim. Birden, bir nur kalbime geldi, müdafaaya kat’î bir kuvvet verdi. O vakit, şöylece şeytana karşı münazara başladı.
“Dedim: Ey şeytan! Bîtarafâne muhakeme, iki taraf ortasında bir vaziyettir. (…)
“Şeytan dedi ki: (…) Ortada farzet, bak.
“Ben dedim: O da olamaz. (...)
“Şeytan döndü ve dedi: (...)
Demek beşer kelâmıdır. (…)
“Cevaben dedim: (…) işittiği kelâmullah tarzında olsaydı, beşer bunu dinlemekte ve işitmekte tahammül edemezdi ve mercî edemezdi.
“Şeytan döndü yine, dedi ki: (…) bir beşer, din namına böyle birşey yapmak mümkün değil mi?
“Cevaben, Kur’ân’ın nuruyla dedim ki: Dindar bir adam (...) ‘Fe men ezlemü mimmen kezebe alellah’ [Allah adına yalan söyleyenden daha zalim kim vardır?]2 düsturundan titrer. (...)
Şeytan döndü, dedi: Nasıl kandıramam?”3
İşte biz de burada Üstadın yazdığı gibi bizimle münazaraya giren şeytana şunları söylüyoruz:
“Ey şeytan ve ey şeytanın şakirtleri! Kur’ân ya Arş-ı Âzam’dan ve İsm-i Âzamdan gelmiş bir kelâmullahtır veyahut—hâşâ, sümme hâşâ, yüz bin kere hâşâ—yerde, sahtekâr ve Allah’tan korkmaz ve Allah’ı bilmez, itikadsız bir beşerin düzmesidir. Bu ise, ey şeytan, sabık hüccetlere karşı bunu sen diyemedin ve diyemezsin ve diyemeyeceksin. Öyle ise, bizzarure ve bilâşüphe, Kur’ân Hâlık-ı Kâinat’ın kelâmıdır. Çünkü ortası yoktur ve muhaldir ve olamaz. Nasıl ki kat’î bir sûrette ispat ettik; sen de gördün ve dinledin.”4
Ve sonuç:
“İblisi ilzam, şeytanı ifham, ehl-i tuğyanı iskat.”5
Şeytan bu münazarada yenildiği halde görevini icra edeceğinden hatta küçük itirazlarını sürdüreceğinden dolayı her ne olursa olsun Rabbimize sığınacağımızı biliyoruz. Çünkü acz ve fakr halimizi hiç unutmuyor ve dualarımız başında şunu söylüyoruz:
EÛZÜBİLLÂHİMİNEŞşeytanİRRACÎM. (ALLAH’ın rahmetinden uzak olan, kovulmuş şeytanın şerrinden ALLAH’a sığınırım.)
Selâm ve duâ ile…
Dipnotlar:
1- Fussilet Sûresi: 36.
2- Zümer Sûresi : 32.
3- Sözler -15. Sözün Zeyli.
4- A.g.e.
5- A.g.e.