Said Nursî’nin Berlin ile alâkasını doğru anlayabilmek için, Birinci Cihan Harbi öncesi ve sonrasındaki Prusya ve Britanya münasebetlerini genişçe incelemek gerekmez mi? Üzerinde güneş batmayan İmparatorluğun desiselerle dünya hakimiyetine koşuşunu, Bediüzzaman çok yerlerde telmih ve işaretlerle anlatıyor. Bu çerçevede Ekim 1917 ihtilâlini gerçekleştirenlerin Londra’yı merkez üs olarak kullanmaları da bizi şaşırtmıyor. Bu kızıl ihtilâlcilerin hedefinde Almanya/Berlin olduğu halde, henüz doğum safhasındaki Rus demokrasisine müdahale ile (Rusya’da kısmî demokrasiye geçiş 1905-1907 yılları arasında gerçekleşmiştir) Çar´ı indirerek yerine önce Krenski´nin ve ihtilâl bittikten sonra Lenin’in geçmelerini sağlamaları, tümden İngiliz siyasetiyle paralel gelişen bir süreçtir.
Hatta bu çerçevede, Avrupa’nın Hıristiyanlık tarihinde, müteaddit defalar skolastik Avrupa’nın zulmüne uğramış Yahudi milleti ile Londra arasındaki işbirliklerine “ahir zaman perspektifinden”, mevcut tarih anlayışından bağımsızca bakmayı da icap ettiriyor. İngiltere’nin menfaatleri, Avrupa hakimiyetine mani gördüğü yüz milyonluk millete düşmanlıkları ve İngilizlerin bu düşmanlığından istifade ile tüm Hıristiyan Avrupa’dan intikam almak üzere “Kuzey Avrupa’da, Almanya bölgesinde toplanan Yahudilerim buradaki faaliyetleri incelenirse, insanlığa dikte edilmiş mevcut tarih anlayışının da değişebileceğini düşünüyoruz. Bediüzzaman, bu hususa Şualar isimli eserinde, şu ifadelerle işaret ediyor. “… bu rivayetin bir parça tevili Rusya’da çıkmış. Çünkü, her hükûmetin zulmünü gören Yahudiler, Almanya memleketinde kesretle toplanıp intikamlarını almak için, komünist komitesinin tesisinde mühim bir rol ile Yahudi milletinden olan Troçki namında dehşetli bir adamı, Rusya’nın Başkumandanlığına ve terbiyegerdeleri olan meşhur Lenin’den sonra Rus hükûmetinin başına geçirerek Rusya’nın başını patlatıp bin senelik mahsulâtını yaktırdılar. Büyük Deccalın komitesini ve bir kısım icraatını gösterdiler.“ (Şualar,s.507)
Faşizm ve Kapitalizm ile savaşan Lenin, Troçki ve kızıl devrimci arkadaşlarının Ekim 17 ihtilâlinden sonra Hazar petrolleri çerçevesinde Rothschild’in cephesine usulca geçiş gerçeğini, medyaya da hakim olan dinsiz dünya cereyanları, şimdiye kadar karartmaya devam ettiler. Bize göre dünkü Troçki’yi hasis menfaatleri uğruna finanse edenler, günümüzdeki global ihtilâlci Troçkistleri de aynı maksat ile desteklemeye devam ediyorlar.
Tal’at Paşa’nın hatıralarında da geçen şu husus da önemli değil mi? Bolşeviklerin tüm Rusya’daki ihtilâl hazırlıklarını, Müslüman tüccarlar aracılığıyla Enver Paşa’ya bildiren Bediüzzaman Said Nursî; Rusların esarette kendisini haberleşmekten men etmediklerini, Kemalizm’e karşı müdafaasını yaparken; mektuplarında, mahkeme savunmalarında ve diğer eserlerinde kaydedecekti.
Üç sene rusya’da esaretimde çektiğim zahmet ve sıkıntıyı, burada bu dostlarım bana üç ayda çektirdiler. Hâlbuki, ruslar beni kürd gönüllü kumandanı suretinde, Kazakları ve esirleri kesen gaddar adam nazarıyla bana baktıkları hâlde, beni dersten menetmediler. Arkadaşım olan doksan esir zabitlerin kısm-ı ekserîsine ders veriyordum. Bir defa Rus kumandanı geldi, dinledi. Türkçe bilmediği için, siyasî ders zannetti, bir defa beni menetti; sonra yine izin verdi. Hem aynı kışlada bir odayı cami yaptık. Ben imamlık yapıyordum. Hiç müdahale etmediler, ihtilâttan menetmediler, beni muhabereden kesmediler. (Mektubat,s.125-126)
Yukarıdaki ifadelerden de, Said Nursî’nin esaret kampında, bir Osmanlı kumandanı muamelesi gördüğünü, kendisine bir Osmanlı âlimi olarak hürmet edildiğini, parasıyla hazırlattığı mescitlerde esirlere eğitim verdiğini ve bu eğitimden Hıristiyan askerlerinin de istifade ettiğini, bazen fakir ve hasta esirlere yardım ettiğini; yine esaretteki kamp arkadaşlarından öğreniyoruz. Her gece farklı bir kampa giderek oralarda irşat ve tebliğde bulunduğunu da yazıyorlar, görgü şahitleri…
Çok ilginçtir ki; Üstadımızın Berline’e uğramasını, Cemal Kutay’ın yanlışlarından dolayı itiraz eden araştırmacı Abdülkadir Badıllı, üç ciltlik kıymetli eserinde; genellikle görgü şahitlerinin ve ağabeyinin hayatını günlüğünde kaydeden Abdülmecit Nursî’nin beyanlarının Bediüzzaman’ı Berlin’i ziyaret ettiği istikametindedir. Merhum Badıllı’nın da gördüğü bu defteri ailenin varisi Seyda Ünlükul’a sorduğumuzda, babaannesinin vefatıyla birlikte buradaki kitap ve belgelerin “bilinmeyen kişilerce” alındığını söylemekle yetindi.
Said Nursî’yi “Selanik Nutkundan” sonra yakın takibe alan bizdeki “Dönme İhtilalcilerle” Bolşevik ihtilâlciler arasındaki alâkalarını, Bediüzzaman’ın ihtilâl merkezi St. Petersburg’a gidişinin sebebini ve komutan Molla Said’i Berlin’de karşılayan askerlerin hikâyesini gelecek yazılarımıza bırakalım, inşallah.